30 Ekim 2009 Cuma

Yeşaya/Yeni Bir Farkındalık 2




ACİL İHTİYACIMIZ II: YENİ BİR FARKINDALIK –Yeşaya 1:10-20
Anlamsız sunular getirmeyin artık -

Allah’a yaklaşın O’da size yaklaşacaktır -Yakup 4:8 oldukça önemli bir ifadedir. Peki, bu yakınlaşma nasıl olacaktır. Bu aslında ibadetle ifade edilmektedir ama ne yazık ki, bu da ibadetler çatışması haline dönmüştür. Hele Protestan kiliselerine baktığımızda çağdaş mı, klasik mi şeklinde sürekli bir çekişme çelişki söz konusudur. Ama acaba hakikaten Yaratan’la bizi yaklaştıran esas şey nedir? Ya da ibadetle kast edilen nedir? Mezmurcu bunu şöyle ifade ediyor:

Senin kabul ettiğin kurban alçakgönüllü bir ruhtur- Mezmur 51:17
Bu noktada aslında Yeşaya ‘da iki konu üzerinde durmaktadır: İbadet ve pişmanlık. Bu iki noktada birbiriyle bağlantılıdır. Çünkü “kendi benliğinin farkında olan kişi” öncelikle Yaratan’ın “BEN’inden” koparak “günah” dediğimiz format kaybına ulaşmıştır. Ve bu durumda Yaratan’dan ayrı düşmüş ve dolayısıyla “ben” demek itibariyle hemen kendisini yükselmiş bir hale dönülmüştür. Çünkü doğal olarak sınırlı sınırsız önünde “ben” dediği anda illa özel bir böbürlenmeye gerek olmaksızın bir “yükseltme” söz konusudur. Günah dediğimiz budur zaten ve bizi Yaratan’dan ayrı düşüren de budur. Şimdi bunun farkında olmak “BEN’i” yanı Yaratan’ı fark etmek açısından önemlidir ama bu fark edene kadar geçerli olan bir durumdur. Yani “benini” fark etmek “BEN’i” Yaratanı ve ihsanlarının görkemini fark etmek içindir. Bu fark edişten sonra artık küçük benin yani insanın ancak yaşamın gerektirdiği kadar varlık etkisini kullanması gerekmektedir. İşte bu yaratılmışın Yaratana yakınlaşmanın ilk adımıdır. Fark etmek ve bu farkı irdelemek aslında Yaratan’a bakıştır, işte bu bakış olması gerekenin alçalmanın başlamasıdır. Tekrar gelinen noktaya dönmemiz bu yolladır. Geldiğimiz nokta dikkat edersek “beni fark ile” kendimizi yükselttiğimiz noktadır ama esas Yaratan sureti olarak olmamız gereken nokta “BEN’de” olduğumuz nokta olduğuna göre yeniden o başlangıca dönmemiz esastır. Kendimizi yeniden aşağıya, geldiğimiz noktaya çekmemiz gerekir. Bu noktaya çekiş zaten Yaratan formuna dönüşüm, Yaratan’ı edinme noktasıdır. Bu hareketlilik hali aslında Yaratan’a makbul ibadetin ta kendisidir.

Kelamda bahsedilen ibadette “alçalma ve pişmanlık” vardır. Bunun işaret ettiği iki nokta vardır. “Benin görevini tamamladığının ilanı ve bir müddet dahi olsa ayrılığın pişmanlığı”. Kısacası buna bakıldığında ibadetin elle kolla şekli ilanı önemli değildir. Aslında nerede, ne şekilde, hangi mezhep üzere, modern mi ya da klasik mi olduğu da önemli değildir. Önemli olan hangi yürek ve düşünce ile kısacası hangi niyetle ibadet yaptığınızdır. İbadetler şekilleri esas maksadı taşıyan vasıtalardır.

Anlamsız sunular getirmeyin….yıkanıp temizlenin
Görüldüğü gibi alçakgönüllü bir ruh yukarıda bahsettiğimiz gibi hareket noktasıdır. Aynı zamanda ibadetin de yürek, fikir ve niyetle bütünleşen ibadetinde başlama noktasıdır. Ve bu hareket noktasındaki hareketlilik pişmanlığı da “daha önce neden bunu fark etmedim” şeklinde bir pişmanlığı da beraberinde getirdiği için kişi “benine” olan mahkumiyetinden kurtulma sıçrayışlarına da başlamış olur. İşte alçalış ve pişmanlıkla benlikten ruha geçiş devinimleri ve bu esnada yüreğin ilahiler, övgüler, yüceltme ve yakarışlar ve pişmanlık nidalarıyla belli şekiller ve zaman aralıklarında Yaratan’a doğru ilerleme gayretleri, form değiştirme gayretleri, Yaratan’ı edinme, O’nunla eşit forma dönme gayretleri dolu dolu ibadettir. Belli bir düzen ve aşama aşama varlığını sürdüren kainat içindeki kainata uyum gereği elbette kişinin bu transformasyonu da belli bir düzen içinde ve aşama aşama gerçekleştirilmelidir.

Şimdi bu noktada pişmanlığa baktığımızda bunun Yaratan’dan ayrılık süreci ve bu sürecin bize ağır “bencillik” getirilerinin farkındalığı olduğunu görmemiz mümkündür. Bu duruma dürüst ve net bakış ve kararlı olarak “alma arzumuzu” Yaratan’a çevirme niyeti “tövbe” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeşaya bir anlamda iyi haberi kötü haberi önce vermekle başlamaktadır. Çünkü Yaratan’ın esas hedefi Yarattığı insanını kendi formunda Yeni Yeruşalim’e ulaştırmaktır. Ama bu formla insanlarının oraya ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle “çocuklar yetiştirdim bana baş kaldırdılar” sözü söylenmiştir. Bu aslında genelde dünya yaşantımızda aileler için de geçerli olan bir durumdur. Aileler çocuklarını yetiştirirler ama çoğunlukla belli bir yaştan sonra çocuk “benini” fark eder ve baş kaldırır. Bu süreç oldukça uzun da olabilir ta ki çocuklar belli bir olgunluk seviyesine ulaştıklarında artık anne ve babalarının ellerini öpmeye başlarlar.
İbadet bu durumun aksine bir baş kaldırıştır, geriye bir baş kaldırıştır, kaybolan oğul’un Babasını kucaklama yoluna çıkması ve buna dikkat çekmeye çalışması anıdır.
Bu noktada Yeşaya İsrael’in yani Yaratan’a yürüyenlerin dikkatini ilk önce “kendi arzularının ardı sıra koştuklarına” yani günahlı olduklarına çekmiş ve ikinci olarak da ibadet konusuna yönelmiştir. Çünkü burada da ibadetlerinin esastan uzak olduğunu vurgulamak istemektedir.

SORUNLA YÜZLEŞME
Allah’ın söylediklerini dinleyin

Muhtemelen o günde insanlar bugün ki gibi “hamdolsun Allah’a inanıyorum, dinsizde değilim” şeklinde Yeşaya’ya cevap veriyor ve kızıyorlardı. “Biz neden baş kaldıralım ki?”. Hatta belki de bu bazı konularda aydınlanmış olan şahsiyeti kendilerini yanlış anlamakla suçluyorlardı. Aslında burada sorun açıktır. İnsanlar genelde içinde bulundukları koşullara göre değerlendirmeler yapmaktadırlar. İsrael, Yaratan’a yürüyen olarak Yaratan’a yürümeyenlerden ayrılmış olduğu için kendini farklı hissediyordu. Doğal olarak bu farklılığın getirdiği bir takım uygulamalarla da kendisini tamamen milletlerden ayrı görüyordu. Hatta “bencil” duygularıyla kendisini ayrıcalıklı diğer milletleri ise aşağı seviyelerde görüyordu. Görüldüğü gibi daha bu noktadan itibaren aslında İsrael Yaratan’ın ihsan eden, doluluğundan veren, yaratan karakteri ile ters düşmekteydi. O zaman nasıl olurda Yaratan’ın karakterine ters olan bir şekilde Yaratan’ı yüceltmesi, O’na haz vermesi mümkün olabilirdi. Zaten burada da Yeşaya bu sorunu ortaya koymaktadır. Adeta şöyle demektedir: “Ey İsrael, ey Allah’a doğru gidenler! Siz doğru yol üzerinde olduğunuzu sanıyorsunuz ve buna dininizi ve dindarlığınızı gösteriyorsunuz ama esas Yaratan’ın dediklerine kulak asmıyorsunuz”. “Alma arzunuzun” Yaratan’a dönmesi ve O’nun suretine yaraşır bir hal alması gerekir”. Bu noktada ibadetleriniz asıl istenilen yürek ibadeti değil, şekil ibadeti”

SORUNUN SORUMLUSUNA İŞARET
Kurbanlarınızın sayısı çokmuş bana ne?

Burada aslında yürek,düşünce ve niyet ibadet kavramı ile tam aynı yerde bulunmamaktadır. Aynı zamanda da esas Yaratanın yakınlaşma isteği kendisinden kopup ayrılmış olan küçücük zerresi olan insan ruhunun doğal olarak Kendisine doğru çekilmesi ve bu çekilmedeki yürek, düşünce ve niyet bütünlüğü İsrael’in Yeşaya dönemindeki ibadetinde yer almamaktadır. İşte bu nedenle acil bir uyarı, acil bir farkındalık uyarısı verilmek istenmektedir. Kısacası Yaratan’ın esas isteğinde yüreğin değişimi, ferdin transformasyonu talebi esastır. Form eşitliğine davet vardır. Oysa İsrael sadece elleriyle kollarıyla bir dinin formatını yerine getirip Yaratan’la ilişkiyi bir anlamda idare ettiğini sanmakta ve tabi bunu da daha doğrusu kendi “paşa gönlü” yani “bencil arzuları” doğrultusunda yapmaktaydı.
İbadette “bencil arzu’yu” biraz irdelememizde fayda vardır. Mesela, siz bir müzik aletini çalmayı çok sevebilirsiniz ve ibadetlerinizde illa bu müzik aletini kullanmayı adeta kendinize şart koşmaya başlarsınız, hatta yavaş yavaş bu alet olmaksızın ibadet edilemez bir durum ortaya çıkar. İşte kalp, düşünce ve tam niyetle Yaratan’a yürüme olan ibadete İsrael kalp, düşünce ve tam niyet olmaksızın sadece belli dini kurallar ve uygulamalarla yaklaşmaktaydı ve dolayısı ile Yeşaya’da bu konuda farkındalık oluşturma sorumluluğu ile ortaya çıktı.
Bu ne yazık ki, günümüzde bir çok Mesihi kilise ibadetleri içinde geçerlidir. Mesih İsa’nın dua ve ibadet üzerine Yeşaya’nın öze dönüş, Yaratan’a dönüş temeli üzerindeki öğretileri gibi olan öğretilerini artık bir çok kişi neredeyse duymamakta ve bugünkü konferans tarzı ya da abartı müzikler ve danslarla icra edilen ya da aşırı teatral yapılarda sergilenen ibadetlerle Yaratan’a yaklaşıldığı zannı içinde bir din hayatı sergilenmektedir.

Huzuruma geldiğinizde
İbadetin esas manası bu cümle içinde aslında kendisini göstermektedir. Göremediğimiz görkem önünde eğilmek, yürekte ve eğer yüreğin ifadesi gerçekten bedeni zorluyorsa o zaman bedende de Yaratan önünde eğilmektir.
Mesih İsa’nın da ibadet konusundaki hassasiyetini aslında Markos 11:15-16’da net bir biçimde görüyoruz. “Yük taşıyan hiç kimsenin tapınağın avlusundan geçmesine izin vermedi”(16). “ama siz onu haydut inine çevirdiniz”(17). Bu sözler ağır sözlerdir. Yeşayayı dinlerken aslında aynı şekilde günümüz İsrael’i olan kilisenin Mesih’in sözlerine de kulak vermesi esastır.

Burada anlamsız sunulardan bahsederken ibadetin kişinin kendi içsel değişimi olmaksızın sürekli görsel anlamda bir takım hareketler yapması, tövbe etmeksizin yani kendi iç bencilliğini ıslah etmeksizin sürekli olarak “tövbe duaları okuması” “kurtuluşu için dualar” etmesi gibi ya da o günkü ibadet modeline baktığımızda kurbanlar sunmasının Yaratan için hiçbir anlam taşımadığını vurgulamaktadır. Yani Yaratan bizden yüreğimizi, fikrimizi ve niyetimizi kendi ihsan eden anlayışına yani tamamen suretine çevirmemizi istemektedir.
İlginç olan belirli günlerde yapılan ibadetlerin, ibadet programlarının dışsal görünümleri ve esas yürek noktası açılmaksızın samimi bir “alçalış ve pişmanlık” devreye girmeksizin bu ibadetlere katılınması da burada Yaratan için büyük bir gereksizlik olarak teklin edilmektedir. Hatta yürek tam anlamı ile Ruh’ta Rabbi ile buluşmuyor ve Mesihleşmiyorsa. Sadece sözde ve yüreğe oturmamış bir kurtuluş telkin edilip duruluyorsa o zaman aslında ibadetin o dış kabuğu olan binaya, tiyatral sunuma ya da müziğe, ilahilerin ahengine ya da pastoral teşviklere tapınılmaktan başka bir şey yapılmıyor demektir. Bu da tam anlamı ile putperestliktir.
Herhalde ibadetin ne kadar hassas bir konu olduğunu ve ne şekilde bir ibadetin kabul görebileceğini bu kadar net anlatan bu bölümden başkasını bulmak pek mümkün değildir. İsrael’e söylenen sürekli dualarla ve sunularla Allah huzuruna çıkmanın bir anlam ifade etmediği açıkça söylenmektedir. İstenilen çok nettir “alçak gönüllü ruh ve pişmanlık” bu da bizi dönüp dolaşıp hep aynı noktaya getirmektedir. Kişinin tamamen ruhta ve gerçekte değişmesi ve Mesihi bir forma dönüşmesi dolayısı ile Yaratan’ı edinmesidir. Bu da ruhta ve gerçekte bir ibadeti kişinin kendi hakikati içinde getirmiş olacaktır.
Kanlı eller derken Yahudi öğretişinde aslında nasıl zina putperestlikle ifadelendirilebiliyorsa aynı şekilde cinayette sadece adam öldürmek olarak algılanmamakta her tür insan ilişkilerinin bozukluğunda da ya da hak yeme gibi kavramlarda da cinayetle ifadelendirilme söz konusu olmaktadır.
Günümüz kilisesinde de en büyük tehlike sosyal bir kulüp yapılanması ile ibadethanenin artık ayrılamaz bir hal olmuş olmasıdır. Kelama bu kadar bağlı olduğunu söyleyen bir çok Protestan kiliseleri bile ne yazık ki bu konuda dengeyi sağlamış değillerdir. Ama yaratılmışın Yaratan’la bağ kurması ve yaratılmışın yaratılmışlarla bağ kurması kapsamında Yeşayanın söyledikleri samimi Mesih’e inanmışlarında Mesih’in sözleriyle birlikte rehberleri olacağı kesindir.





DAVET
Yıkanıp temizlenin

Samimi tövbede ıslah söz konusudur. Yani sadece o yapılması istenilmeyenin ortadan kaldırılması yapılmaması değil, ıslah edilmesi de söz konusudur. Çünkü bir müddet sonra yapılmaması gereken şey yaşamın bir noktasında karşımıza yeniden çıkacaktır. Oysa ıslah edilirse yani kaynağa gidilip kaynaktaki “alma arzusu” Yaratan’a yönlendirilip o “alma arzusunun” Yaratan’dan alıp başkalarına ihsan edebilme durumuna getirilebilirse artık o yapılması istenilmeyen şey artık temelli ortadan kaldırılmış olacaktır. Aksi takdirde her şey gelip geçici olarak anlık iyileşmeler halinde kendisini gösterecektir. Hatta bu ıslahta daha önce bu baş kaldırmanın, bu “bencilliğin” meydana getirdiği zararların bile ortadan kaldırılmaya çalışılması yani yalnız ileriye doğru değil, şimdi ve geriye doğruda islah çalışmalarının yapılması kişiyi daha da çabuk bir biçimde Mesih İsa’nın kurtarışının ve lütfunun üzerine gayretle Yaratan suretine uygun bir forma taşıyacaktır.

Gelin…pak olacaksınız
Yeşaya’nın bu ilk metninde acil ihtiyacın farkındalık olduğu ve bu farkındalığında a) günah b)İbadet ve c) karakter üzerinde olması gerektiği İsrael’e yani Yaratan’a doğru gidenlere hatırlatılmaktadır. Bu bölümde biz ibadet konusundaki farkındalık uyarılarına bakarken geldiğimiz noktada Yaratan’ın ihsanının ne denli yaratılışı çektiğine bir örnek olarak bu “Gelin” sözcüğünde hatırlıyoruz. “Gelin..gelirseniz pak kılmaya hazırım”. Bağışlayan ve merhamet eden zaten Mesih İsa’yı kurtarıcı olarak göndermesinin ve bize doğruluk Mesihi olarak giydirmesinin amacında da yine aynı muhteşem “ihsanı” ve “sevgiyi” görüyoruz.
Evet, Yaratan insanın kendi beninin farkındalığından sonra o noktada kalmasını istemiyor ve gayretle bir an önce kendisini bulması konusunda davetiyesini gönderiyor. Özellikle eski antlaşmadaki bütün deneyimlerle karşıtlıkları, günahı, bazı kuralların gerekliliği insanlar öğrenmişlerdi ve eski antlaşmanın müjdelediği kurtarıcı Mesih İsa’nın gelmesi ile de aslında bu davetin çok net olarak devam ettiğini görüyoruz.
Bu kapı ümitsizlik kapısı değil, Mevlana’nın dediği gibi “gel, kim olursan gel”..
Kısacası davetten anlaşılacağı gibi beklenilen kişinin Yaratan’ı taklit etmesinden başka bir şey değildir. Ama bu taklit için öncelikle kendi benlik sorununu halletmesi esastır. Zaten bu nedenle Yaratan Oğlunu (kelimesini) dünyaya bahşetmiştir. Ona iman eden sonsuz yaşamı edinmektedir. Ama bu noktaya gelene kadar kişinin hakikaten davete icabeti esastır. Dikkat edilirse bu bölüm Yaratan’a doğru yola çıkmış bir gurup insana söylenmektedir. Dolayısı ile bugün kilise adı altında Mesihi her kişiye de ilan edilmektedir.
Acil ihtiyaç farkındalıktır. İnsanın dünya üzerinde boş geçireceği vakti yoktur. Kainatın değerli bir noktası, bir zerresi olan insan kendi değerinin farkında Yaratan’ın muhteşem değerine bir asansör miktarı Mesihin kurtarışında ve Ruh’un rehberliğinde yükselecektir. Bu ancak Mesih’in yol, gerçek ve yaşam olması ile söz konusudur.

KARAR
Eğer istekli olur söz dinlerseniz

Daha iyi bir tabirle Kutsal Ruh’un kalp noktasına dokunması gerçekleşirse ki, bu “her dizin çökmesi ve dilin demesi” kapsamında her kişiye verilecek olan bir ihsandır aslında, kişi eğer bu ihsana evet der ve gayrete gelirse ve kalp noktasını gayretle ve çalışarak Mesih’in müjdesinde gelişerek, Ruh’un önderliğinde ilerleyerek ve Kelam üzerinde manayı çalışarak devam ederse elbette Yaratan’ı edinerek yani O’nun suretine dönerek yaratılış gayesinde O’na Oğul’un Baba’ya kavuşması tarzında kavuşacaktır. Mesih’in mecaz anlamda tahtın sağında oturmasında Mesih İsa’da kurtuluş bulanlar ve bu kurtuluşu Ruh’la pekiştirip yaşamlarını Yaratan formatına dönüştürenler vardır. Bu sonsuz yaşam bereketinin sembolüdür.




TURGAY ÜÇAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder