4 Ağustos 2011 Perşembe

Bilge Katresi: Doğa ile Dengede Olmak


Soru: Doğa nedir ve doğa ile dengede olmak ne demektir?

Cevap: Bizler doğanın içindeyiz. Birçok parametre bizleri etkilemektedir, ısı, basınç, çeşitli titreşimler, her çeşit dalgalar, radyoaktivite ve diğerleri. Bizler bu doğal fenomenler ile dengede olmalıyız.

Bu fiziksel kanundur: kendi çevresiyle denge konumunda bulunan bir beden kendisinin en rahat konumundadır. Eğer sıcaklık, basınç veya diğer parametreler çok az dahi olsa yükselirse, kendimi kötü hissederim. Eğer bu parametreler düşerse yine kendimi kötü hissederim.

Bu doğanın içindeki yaratılışım budur: doğanın içinde belli sınırların içinde ancak var olabilirim ve bu sınırların içinde kendimi beni saran doğaya eşdeğer yapmalıyım. İşte bu yüzden kışın doğa ile denge halinde bulunmak için kalın giysileri giymeye ihtiyacım vardır ve yazın tam tersi ve bu şekilde devam eder.

Bu bizim görebileceğimiz kısma aittir ancak doğanın diğer bir kısmı da vardır ki bizler bunu göremeyiz. Bu kısım arzuların kanunlarını içerir, arzulanan gelişimimizin kanunları, şöyle ki manevi kanunlar. İnsan aynı zamanda bunlara da uymalıdır, bunlarla da dengede olmalıdır.

Bizler bu kanunları bilmiyoruz. Bizler bu dünyada eğer insanlara bağışlar verirsek, fakirlere yardım edersek, kimseyi rahatsız etmezsek, vergilerimizi ödersek, yaşlı bayanları karşıdan karşıya geçirirsek ve hayal edebildiğiniz her ne varsa bunları yaparsak kendimizi çok iyi insan olarak düşünürüz. Bunlar yeterli değil mi?

Bunlar sadece yeterli değil bununla beraber bunların hiçbiri hesaba katılmaz bile çünkü ben egoistik aklımla düşünüp anladığımı sadece yaparım. İhtiyacım olanı yapmak için, doğanın kendisini çalışmalıyım ve onunla benzer olmayı arzulamalıyım.

Bu benzerlik kanunu uymam gereken tek kanundur. Her gün değişir büyür ve farklı bir insan olurum. Bunu her gün, her an takip eder, kendimi düzeltmeli ve doğa ile dengemi ayarlamalıyım.

Sonuna kadar, bizler ilk önce doğa’nın veya Yaratan’ın (nasıl adlandırdığımız önemli değil) bize sunduğu talepleri, bu taleplere uyduğumuz ve dengeyi nasıl edindiğimiz ölçüde öğrenmeliyiz. İşte Kabala Bilgeliği bundan bahseder. Bizi saran doğa ne, biz neyiz, hangi hissiyatın içinde doğa ile dengeli değiliz, hangi parametrelere dayanır ve bu parametrelerle dengeyi nasıl edinebiliriz. İşte bütün Bilgelik bundan bahseder.

MICHAEL LAITMAN

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Bilge Katresi: Çoğun Duası


Tüm dünya kişisel sevginin içine battığı zaman, dünyada karanlık vardır çünkü bu duruma bu form ayrılığından dolayı hüküm verilmiştir. Bir kişi uyandığı zaman, kendisini Yaratan’a yakınlaştırmayı arzulayarak, ona ihsan etme kablarını versin diye, kişi Yaratan’ın yardımı için talepte bulunur. Yaratan’dan gelen yardıma ‘‘Üst bereket’’ denir, kutsal ruhun içine yardım eden bir ruh. Dolayısıyla, kişi Yaratan’dan kendisini O’na yakınlaştırması için talebe geldiği zaman, anlar ki Yaratan’ın onu kişisel olarak yakına getirmesi gerektiğini, kendisinin erdemliğe sahip olacağını, diğerlerinin sahip olmayacağını anlar. Bu kişi kolektife ait değildir zira o haktan yana olduğu için Yaratan’a yakınlaşmayı diğerlerinden daha fazla hak eder. O zaman, Din, kendisi için almak niteliği, diğerlerinden daha fazla bu kişinin içinde vardır. Diğer insanlar kendi paylarına düşenle memnundurlar. İşte bu gerçek bir kişisel sevgidir. Hâlbuki kişinin gözünde kendisi haktan yana görülür zira o manevi çalışmayı ihsan etmek için arzular, öyle ki Yaratan’dan Tora ve Mitzvot’u (Sevap) ihsan etmek ve hizmet etmek için tutabilmeyi talep eder.

Sevgi, Dvekut (bağlanma), Tora’daki yaşam eksikliğinde olanlar için veya kendi ruhlarının kendi organları içinde Yaratan’ın hizmetini hissetmeye gelmeleri için, tavsiye bütün kolektif için dua etmeleridir. Kişinin hissettiği her şey eksikliği veya arzusunun doyumu içindir, kişi kendisinin bir istisna olduğunu, kendisinin kolektiften daha fazla hak ettiğini söylememelidir. Doğrusu , ‘‘Ben kendi halkımın arasında barınırım’’, oysa ki kişi kendisi ile ilgili hiçbir şeye sahip olmayacağı bir duruma gelmeyi arzuladığında ancak sadece o zaman Yaratan için memnuniyet vardır. Ve Yaratan hazzı diğerlerinin içinde alır.

Kişi ‘‘ihsan etmenin’’ anlayışı için Yaratan’dan talepte bulunur, öyle ki kişi Yaratan’a ihsan etmeyi istediğinden, kendisini kandırmadığından emin olacaktır.

Kişi kolektif (bütün) için dua eder. Eğer Yaratan’la bütünlüğün amacına ulaşabilen bazı insanlar varsa ve bu istek onun kendisinin Yaratan’a yakınlaşması ile ödüllendirilmiş olmaktan daha fazla Yaratan’a memnuniyet getirir, o kendisinden feragat eder ve Yaratan’dan diğerlerine yardım etmesi için istekte bulunur. Zira her şey aşağıdan bir uyandırılışa ihtiyaç duyar, kişi aşağıdan bir uyanış verir, Yaratan’ın arzuladığı gibi diğerlerinin alması için.

Eğer kişi böyle bir dua için kendisinde güç bulabilirse, işte o zaman kesinlikle gerçek bir imtihanla yüzleşecektir, eğer ki böyle bir dua ile hemfikir olursa. Ancak kişi bedeninin saf bir ihsan etmeye sahip olmak için olan bir dua ile hemfikir olmadığını görürse, buradaki en önemli tavsiye Yaratan’a dua etmek ve Yaratan’ın otoritesinin her şeyi ters yüz edebileceğine, tüm kolektife ve kendisine yardım edebileceğine mantık ötesi inanmaktır.

Eğer bir kişi Yaratan’dan ona ihsan etme kablarını vermesi için talepte bulunursa, kişi bütün kolektif için dua etmelidir. Bu böyledir zira kişinin amacı Yaratan’dan ona saf ihsan etme kablarını vermesidir.

Kişi tüm halk için talepte bulunmalıdır zira Yukarıdan gelen herhangi bir bolluk tüm insanlar içindir. Bolluk tüm kolektife gelir ve zira Kli (kab) olmadan hiçbir ışık yoktur, eğer hiçbir eksiklik yoksa doyumu almak imkânsızdır. O, işte bu yüzden insanlık için olan davranıştaki duaya yanıt verdi. Her kim dostu için merhamet talebinde bulunursa ilk önce kendisi yanıt alır, zira o da aynı şeye ihtiyaç duyuyor. Bu demektir ki, bolluk bütüne gelmesine rağmen, bütün Kablara eksiklik duyar.

Yukarıdan gelen bolluk tüm insanlara yeter ancak Kab olmadan – eksikliklerin doldurulması için – insanlar Yukarıdan gelen bu bolluğu edinemezler. Bu yüzden, her kim eksiklik duyarsa ilk önce o yanıt alır.

Rabaş