27 Haziran 2010 Pazar

Sevgili Ezra...


Sen...Kimsin bilmiyorum. Bu satırları okuyor isen, ruhlar bir şekilde birbirini çağırmıştır. Bayan ya da erkek...Cinsiyetinin benim için en ufak önemi yok. Seni, bedeninin ve toplumsal kabuklarının ötesinde, mana'nın gözüyle görüyorum. Ezra..."Sözünde duran kişi" anlamında...Ezelden beri verilen sözü anımsaman ve okuduklarınla çıkacağın kendi yolculuğunda tökrzlediğin anlarda bile aklına kainatla bütünlüğünün gelmesi adına, sana bu ismi taktım...


Sevgili Ezra;

Bir kadeh soğuk beyaz şarap eşliğinde şehrin sıcağından kaçabildiğim sakin bir mekanın keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Peki yapabiliyor muyum? Sanırım hayır. Çünkü salt düşünceyi bloke eden pek çok negatif etmenin yarattığı bulanık düşünceler ve kaygılar, zihni var olan andan uzaklaştırıyor. Tüm insanlarda olduğu gibi, eminim sen de bu zihin bulanıklığından muzdaripsindir. Kişi, kendini salt o "an" a bırakamıyor. Neticesinde, farkına bile varmadan, anların toplamı olan yaşamı kaçırıyoruz. İnsan zihni ya geçmişin "keşke" lerinin ızdırabında veyahut geleceğin "acaba"larının kıyısında geziniyor.Oysa, nefes aldığın ve gerçekliğinden tamamen emin olduğun, dahası hükmedebileceğin yegane an: "Şimdiki Zaman".


Bugününde, geçmişini affedebilir ve rahatsız edici edinimlerini onarabilirsin. Ve yine bugününde ki düşünce biçimin ile davranışların, yarınını inşa eder. Üstelik, hiç bir zaman geç kalmış sayılmazsın yeni sayfalar adına. Kararlı bir şekilde, yalnızca "şimdi"de evrenin kendisine kucak açabilirsin.


Ancak, unutma ki hiç bir şey "birden" olmuyor. Ben dahil pek çok insanın tökezlediği nokta bu. Kendi edinimlerimden örnek verecek olursam, olumlu bir hayata ve düşüncemin özünü değiştirmeye ne vakit karar versem, birkaç hafta içerisinde başladığım noktaya geri dönebiliyorum. Çünkü, tıpkı başarı elde etmek isteyen bir öğrencinin disiplinli çalışması gibi, kişinin iç ıslahı da bu disipline ihtiyaç duyuyor. Oysa ki, insanoğlu egosunun yönetiminde daima "kestirme yollara" ve "anlık hazlara" sapma eğilimindedir. Ne var ki, evreni biraz gözlemediğinde ortaya çıkan sonuç tam aksidir. Elde etmek istediğin her ne ise, bu başarı "uzun vadede" gün yüzüne çıkar. Kainata bak! Bir gecede incir veren ağaç gmrdün mü ya da üç günde doğan bir bebek? Mısırı tarlaya eker ekmez, yemek için topayabiliyor musun?Her şey belli bir süreç içindedir.


Kendimi gereğince disipline edebilseydim, şimdi yaşadığım muğlaklık hayatıma bulutlarıyla çökemezdi ve ben "gerçekten" de içtiğim bir kadeh şarabın tadını alıyor olurdum. Bak, zihin şu an "keşke" haline geçti bile...Fakat, sana iyi bir haber vereyim. Gerek derslerin gerekse kendi edenimlerim sonucunda biliyorum ki, yaşamımın bundan sonrasını yönlendirebilmek elimde. Nasıl ki bir gülü dikeniyle sevmemiz ve onunla bir bütün kabul etmemiz gerekirse, yaşamında kaoslarını kabullenip yarınlara yürümemiz gerekir. Endişelenme, önemli bir ayrıcalığımız var; "mana yolunun uyum talebesi" olarak bizler, Kainat'ın koruyuculuğunda kaygısızca ilerleme imkanına sahibiz.


"Nasıl yani, bu kadar mı her şey, bu denli basit mi? "dediğini duyar gibiyim. Evet bu kadar yalın fakat bu yalınlık sandığın kadar kolay değil. Bir göl manzarası düşle. Ne kadar yalındır, berrak ve tüm gerçekliğiyle çıplak...Ancak o göl'ün içinde ne dünyalar gizlidir. Ya da şöyle bir örnek vereyim: Sadece bir saat boyunca, zihninden yarınki sınavını, ödenecek faturaları, erkek arkadaşınla tartışmanı, annenin tutuculuğunu ya da gireceğin iş görüşmesini unutabilir misin? Bir saat boyunca bunlara dair tek bir imge bile gelmesin aklına ve her ne yapıyorsan- ister kahveni yudumla istersen denize karşı gazete oku- ona odaklan ama hakkını vererek yap bunu. Bahse girerim bu söyledğimi on beş dakikadan sonra yaparken kendini kasacak, zihnini düşünmemek adına daha da büyük bir strese sokacaksın. Aslında söyledğim şey ne kolay değil mi? Ancak, uygulamak için sürekli ve yılmadan bir disiplin gerekiyor. Çünkü, kişinin egosu kolaya ve negatife eğilimlidir. Bunun ıslahı ise "gerçekten" tüm arzunla değişmeyi niyet etmek ve aksiyona geçen bir iç disiplinle gerçekleşebilir.


Sana, yaşam dersi veya hayat okulu adına edebiyat yapacak değilim. Niyetim bu değil.Her yaşam kendine has ve özeldir. Yapmaya çalıştığım tek şey sana "mana"nın yolunu açıp, kendi edinim ve gözlemlerimden yola çıkarak bir nevi "yaşamı keşfetme serüvenine" doğru yola çıkarken yalnız olmadığını hissetmendir.Düşünmek, uygulamak veya bunları geliştirip kendi rotanı çizmek ise sana kalmış. Tüm bunların sonunda, eğer sabır ve arzuyla bir uyum talebesi olursan, ortaya çıkan tek bir gerçek olacak: Sen, kainatsın ve Yaratan'ın kendisisin. Bu salt ama anlaması karmaşık olan gerçeklik ise seni özgür kılacak ve yaşamında Işık hiç olmadığı kadar parlayacak...


17 HAZİRAN 2010

BURCU AŞÇI

ISTANBUL.