5 Şubat 2012 Pazar

Havva: Yaratan'ın Elindeki Araçtır...

Adem ve Havva, doğanın iki gücüdür ki, günahı yerine getirsin diye Yaratan tarafından kandırılmışlardır. Genesis (Başlangıç) kitabında, Havva, aldatan, günaha çağıran, kanunları ihlal eden ve kurnaz biri olarak tarif edilmiştir. Adem ise, kadın tarafından cezp edilerek sürüklenmiş, bir tür kurbandır. Bu açıklamadan, dünyamızdaki erkek ve kadın hakkında bir şey öğrenebilir miyiz?
‘Evet’ denecek kadar çekici olsa da, Adem ve Havva, dünyamızın erkek ve kadınını tarif etmez. Adem ve Havva, doğanın iki gücüne işaret eder ki, bunlar ihsan etmek(erkek) ve almak (kadın) olan manevi güçlerdir. Bu da aslında, Yaratan ve yaratılandır. İncil, ikisi arasındaki bağdan bahseder; yaratılan, Yaratan’dan zevk elde eder, bu zevkle dolar ve sonra bir egoist haline gelir. Günah, ruhların bu dünyaya düşüşüdür ve benzeri durumudur.
Başka bir deyişle, Adem ve Havva’nın hikâyesi, erkek ve kadın hakkında değil, en yüksek manevi köklerimiz hakkındadır. Bizler, Adem ve Havva’dan inenleriz, fakat onlar, aşama aşama materyalleşen ve binlerce basamaktan sonra bu dünyaya ulaşan, manevi güçlerdir.
Cennet bahçesinde, Havva diye bilinen kadın kısmı, daha fazla kutsanmış olmak ve daha fazla yükselmek istedi. Dolayısıyla, erkek kısmıyla çiftleşmeyi ve Yaratan’ın seviyesine yükselmeyi diledi. Böyle yazılmıştır ve bu güçlerden - bu ruhlardan – anlaşılan budur. Bu şekilde Yaratan’a, ihsan etmeye, yakınlaşırlar.
Havva, hiçbir şeyi yanlış yapmadı. Herşeyi gelişim haline getirdi. Adem’in kendisi, bu günahı yerine getiremezdi, fakat Havva’nın yardımıyla bu yapıldı. Yaratan tarafından, günahı işlesinler diye kandırıldılar, çünkü tüm olaylar zincirinin bu maddi dünyaya inmesi gerekiyordu. Oradan da, bir kez daha en yüksek manevi seviyeye ulaşmamız gerekiyor.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Bilge Katresi: Doğa ile Dengede Olmak


Soru: Doğa nedir ve doğa ile dengede olmak ne demektir?

Cevap: Bizler doğanın içindeyiz. Birçok parametre bizleri etkilemektedir, ısı, basınç, çeşitli titreşimler, her çeşit dalgalar, radyoaktivite ve diğerleri. Bizler bu doğal fenomenler ile dengede olmalıyız.

Bu fiziksel kanundur: kendi çevresiyle denge konumunda bulunan bir beden kendisinin en rahat konumundadır. Eğer sıcaklık, basınç veya diğer parametreler çok az dahi olsa yükselirse, kendimi kötü hissederim. Eğer bu parametreler düşerse yine kendimi kötü hissederim.

Bu doğanın içindeki yaratılışım budur: doğanın içinde belli sınırların içinde ancak var olabilirim ve bu sınırların içinde kendimi beni saran doğaya eşdeğer yapmalıyım. İşte bu yüzden kışın doğa ile denge halinde bulunmak için kalın giysileri giymeye ihtiyacım vardır ve yazın tam tersi ve bu şekilde devam eder.

Bu bizim görebileceğimiz kısma aittir ancak doğanın diğer bir kısmı da vardır ki bizler bunu göremeyiz. Bu kısım arzuların kanunlarını içerir, arzulanan gelişimimizin kanunları, şöyle ki manevi kanunlar. İnsan aynı zamanda bunlara da uymalıdır, bunlarla da dengede olmalıdır.

Bizler bu kanunları bilmiyoruz. Bizler bu dünyada eğer insanlara bağışlar verirsek, fakirlere yardım edersek, kimseyi rahatsız etmezsek, vergilerimizi ödersek, yaşlı bayanları karşıdan karşıya geçirirsek ve hayal edebildiğiniz her ne varsa bunları yaparsak kendimizi çok iyi insan olarak düşünürüz. Bunlar yeterli değil mi?

Bunlar sadece yeterli değil bununla beraber bunların hiçbiri hesaba katılmaz bile çünkü ben egoistik aklımla düşünüp anladığımı sadece yaparım. İhtiyacım olanı yapmak için, doğanın kendisini çalışmalıyım ve onunla benzer olmayı arzulamalıyım.

Bu benzerlik kanunu uymam gereken tek kanundur. Her gün değişir büyür ve farklı bir insan olurum. Bunu her gün, her an takip eder, kendimi düzeltmeli ve doğa ile dengemi ayarlamalıyım.

Sonuna kadar, bizler ilk önce doğa’nın veya Yaratan’ın (nasıl adlandırdığımız önemli değil) bize sunduğu talepleri, bu taleplere uyduğumuz ve dengeyi nasıl edindiğimiz ölçüde öğrenmeliyiz. İşte Kabala Bilgeliği bundan bahseder. Bizi saran doğa ne, biz neyiz, hangi hissiyatın içinde doğa ile dengeli değiliz, hangi parametrelere dayanır ve bu parametrelerle dengeyi nasıl edinebiliriz. İşte bütün Bilgelik bundan bahseder.

MICHAEL LAITMAN

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Bilge Katresi: Çoğun Duası


Tüm dünya kişisel sevginin içine battığı zaman, dünyada karanlık vardır çünkü bu duruma bu form ayrılığından dolayı hüküm verilmiştir. Bir kişi uyandığı zaman, kendisini Yaratan’a yakınlaştırmayı arzulayarak, ona ihsan etme kablarını versin diye, kişi Yaratan’ın yardımı için talepte bulunur. Yaratan’dan gelen yardıma ‘‘Üst bereket’’ denir, kutsal ruhun içine yardım eden bir ruh. Dolayısıyla, kişi Yaratan’dan kendisini O’na yakınlaştırması için talebe geldiği zaman, anlar ki Yaratan’ın onu kişisel olarak yakına getirmesi gerektiğini, kendisinin erdemliğe sahip olacağını, diğerlerinin sahip olmayacağını anlar. Bu kişi kolektife ait değildir zira o haktan yana olduğu için Yaratan’a yakınlaşmayı diğerlerinden daha fazla hak eder. O zaman, Din, kendisi için almak niteliği, diğerlerinden daha fazla bu kişinin içinde vardır. Diğer insanlar kendi paylarına düşenle memnundurlar. İşte bu gerçek bir kişisel sevgidir. Hâlbuki kişinin gözünde kendisi haktan yana görülür zira o manevi çalışmayı ihsan etmek için arzular, öyle ki Yaratan’dan Tora ve Mitzvot’u (Sevap) ihsan etmek ve hizmet etmek için tutabilmeyi talep eder.

Sevgi, Dvekut (bağlanma), Tora’daki yaşam eksikliğinde olanlar için veya kendi ruhlarının kendi organları içinde Yaratan’ın hizmetini hissetmeye gelmeleri için, tavsiye bütün kolektif için dua etmeleridir. Kişinin hissettiği her şey eksikliği veya arzusunun doyumu içindir, kişi kendisinin bir istisna olduğunu, kendisinin kolektiften daha fazla hak ettiğini söylememelidir. Doğrusu , ‘‘Ben kendi halkımın arasında barınırım’’, oysa ki kişi kendisi ile ilgili hiçbir şeye sahip olmayacağı bir duruma gelmeyi arzuladığında ancak sadece o zaman Yaratan için memnuniyet vardır. Ve Yaratan hazzı diğerlerinin içinde alır.

Kişi ‘‘ihsan etmenin’’ anlayışı için Yaratan’dan talepte bulunur, öyle ki kişi Yaratan’a ihsan etmeyi istediğinden, kendisini kandırmadığından emin olacaktır.

Kişi kolektif (bütün) için dua eder. Eğer Yaratan’la bütünlüğün amacına ulaşabilen bazı insanlar varsa ve bu istek onun kendisinin Yaratan’a yakınlaşması ile ödüllendirilmiş olmaktan daha fazla Yaratan’a memnuniyet getirir, o kendisinden feragat eder ve Yaratan’dan diğerlerine yardım etmesi için istekte bulunur. Zira her şey aşağıdan bir uyandırılışa ihtiyaç duyar, kişi aşağıdan bir uyanış verir, Yaratan’ın arzuladığı gibi diğerlerinin alması için.

Eğer kişi böyle bir dua için kendisinde güç bulabilirse, işte o zaman kesinlikle gerçek bir imtihanla yüzleşecektir, eğer ki böyle bir dua ile hemfikir olursa. Ancak kişi bedeninin saf bir ihsan etmeye sahip olmak için olan bir dua ile hemfikir olmadığını görürse, buradaki en önemli tavsiye Yaratan’a dua etmek ve Yaratan’ın otoritesinin her şeyi ters yüz edebileceğine, tüm kolektife ve kendisine yardım edebileceğine mantık ötesi inanmaktır.

Eğer bir kişi Yaratan’dan ona ihsan etme kablarını vermesi için talepte bulunursa, kişi bütün kolektif için dua etmelidir. Bu böyledir zira kişinin amacı Yaratan’dan ona saf ihsan etme kablarını vermesidir.

Kişi tüm halk için talepte bulunmalıdır zira Yukarıdan gelen herhangi bir bolluk tüm insanlar içindir. Bolluk tüm kolektife gelir ve zira Kli (kab) olmadan hiçbir ışık yoktur, eğer hiçbir eksiklik yoksa doyumu almak imkânsızdır. O, işte bu yüzden insanlık için olan davranıştaki duaya yanıt verdi. Her kim dostu için merhamet talebinde bulunursa ilk önce kendisi yanıt alır, zira o da aynı şeye ihtiyaç duyuyor. Bu demektir ki, bolluk bütüne gelmesine rağmen, bütün Kablara eksiklik duyar.

Yukarıdan gelen bolluk tüm insanlara yeter ancak Kab olmadan – eksikliklerin doldurulması için – insanlar Yukarıdan gelen bu bolluğu edinemezler. Bu yüzden, her kim eksiklik duyarsa ilk önce o yanıt alır.

Rabaş

9 Ocak 2011 Pazar

Bilge Katresi: Olumlu Düşünme


Olumlu düşünme koşullara, mizaca veya zekaya bağlı olmaksızın herkes tarafından öğrenilebilir! Başarılı insanı belirleyen ilk özellik, TUTUMUDUR! Kişi olumlu tutum ve düşüncelere sahipse, zorluklarla uğraşmayı seviyor ve onların üstesinden gelmekten haz duyuyorsa, başarılarının yarısını gerçekleştirmiş sayılır! İnsanlar arasındaki fark, ufaktır! Ancak bu fark , büyük farklılığa neden olur! Ufak fark, TUTUMLARDADIR! Büyük farklılıksa, bu tutumun OLUMLU veya OLUMSUZ olduğudur! Olumlu düşünmenin büyük adımlar attıran kabul edilmiş biçimi, insanlara düşüncelerini yeniden düzenleme ve hayatlarını daha iyi yapma konusunda mükemmel bir kavramdır! Yaşamlarımızda büyük çaplı bir değişikliği başarmada bize yardımcı olan cevaplardan biridir! Hemen hemen yolun çoğunu onunla gideriz ama hepsini değil! Bir derenin iki tarafı arasındaki mesafenin yüzde doksanını atlamaya benzer! Karşı tarafa neredeyse ulaşırız!

Fakat, yalnızca bir daha asla olumsuz düşünmeme ve yaşamımızın geri kalanında olumlu düşünme kararını vermek, bir süre iyi sonuç getirebilir ama bu sonsuza kadar sürmez! Neden? Çünkü bilinçaltımızda düzenlenmiş olan zihinsel program eski türde bir programlamadır! Bu eski türde program, halihazırda bilinçaltımızda saklanan bilgiyle uyuşmayan yeni bilgiye inanmamak üzere önceden programlanmış türde bir programdır! Bazı arkadaşlar da bu tür bir tepkiye rastlıyorum! Eleştirmek, yapmaktan 100 defa kolaydır! Mailimi direk görür görmez, ya da okur okumaz, “Hayır olmaz böyle bir şey, siz kendinizi kandırıyorsunuz, bir anda değişiklik mümkün değil” diye tepki gösteriyorlar! Hatta bazıları “Adem Altay sizi kandırıyor, inanmayın böyle safsatalara!” diyerek kendilerini netin akıllısı zannediyorlar! Bu tür kişilerde olumsuz programlama kökleşmiş ve her tür değişim ve gelişime karşı inkar mekanizması geliştirmiştir! Her şeyi kendilerinin bildiklerini sanırlar! En büyük aldanış her şeyi bildiğini zannetmektir! Bilgi çağındayız! Bilgiler her gün yenilenmekte ve değişebilmektedir! Bu sebeple öncelikle bilgili olabilmek için değişime ve gelişime açık bir zihin yapısına sahip olunması gerekir! Yeniliklere açık olunması ve sürekli gelişim bilincine sahip olunması gerekir! Mevcudu yeterli bulmamak ve daha iyisini geliştirmeye yönelik araştırma yapmak, baltayı sürekli bilemek gerekir! Aydın bir insan sürekli okumalı,yeni şeyler öğrenmeye karşı büyük bir arzu duymalı, öğrendiklerini hayata uyarlayabilmeli ve insanlığın yararına sunabilmelidir! Karşı çıkışlara, engellemelere aldırmaksızın! Zihinsel tutumu doğru seçmiş bir insanı, hedefine ulaşmaktan hiçbir şey alıkoyamaz; yanlış zihinsel tutumla yola çıkan bir insana dünyada hiçbir şey yardım edemez! Evrensel değerler doğrultusunda amaç belirlemiş, ne istediğini bilen ve bu yolda gerekli kararlılık ve azme sahip adanmış bir idealist asla durdurulamaz! Hiçbir şey, zamanı gelmiş bir düşünce kadar güçlü olamaz!Adem Altay da, öğrencileriyle beraber başlatmış olduğu kişisel mükemmellik hareketi de durdurulamayacaktır! Değişim öz’de başlar!Bireyin gelişimi zihinde, toplumun gelişimi bireyde başlar! Zihin ne kadar gelişmişse birey o kadar gelişmiş, birey ne kadar gelişmişse toplumda o oranda gelişmiş demektir!

Yapılan en büyük ve bedeli en ağır yanlışlardan biri, başarının bir peri, bir tısım veya bizim sahibi olmadığımız bir şeyler sayesinde elde edildiğini düşünmektir! Eğer, bugünden itibaren kendimize bir daha olumsuz düşünmeyeceğimizi söyler, ama kendimize, söylenecek doğru şeylerin kesin, yeni, kelime kelime ifadelerini vermezsek, eski olumsuz düşünme alışkanlığına çabucak geri kayarız! Bu yüzden olumlu düşünen bir kişi olma kararı, çok kez kısa ömürlüdür! O anda büyük bir fikir gibi görünür, fakat çoğunlukla iyi sonuç vermeyi sürdürmez! Vazgeçmek, geçici bir sorun için kalıcı bir çözüm olur! Olumlu olan her şeye inanma konusunda büsbütün hayal kırıklığına uğramış insanlar vardır, çünkü onlar sadece inanmak istemişlerdir! Olumlu düşünmeyi bir süre için denemişler ve sonra durdurmuşlardır! Onların eski programı, olumlu düşünmenin iyi işlemesini engellemiştir!Sonuç alamayınca, hayal kırıklıkları onları, olumlu düşünmenin hayalcilere göre olduğu kanısına götürmüştür! Oysa olumlu düşünme iyi sonuçlar verebilir, eğer kaçınmamız gereken düşünceleri hemen karşıtıyla değiştirirsek!

Zihinsel Evimiz

Bir an için zihinsel bir ev, düşüncelerimizle yaşadığımız yeri hayal edelim! Bu zihinsel ev kendimiz ve çevremizle ilgili düşündüğümüz her şeyle döşenmiş olsun! Bu zihinsel evimizdeki eşyaların çoğu kullanılmış eşyalardır! Bu eşyalar bize ana babalarımız, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve bilinçaltımızı programlamaya yardımcı olmuş olan herkesten geçen eski olumsuz düşünme tarzımızdır!Sakladığımız ve zihinsel evimizde kullandığımız eşyaları bu insanlardan almışızdır!
Eşyaların (olumsuz düşüncelerimizin) çoğunun, elden düşme ve eski olduklarını hayal edelim! Eski yıpranmış kanepe sarkıyor! Sandalyeler kırılmış, sallanıyor, sertçe oturulduğu takdirde parçalanmaya hazır! Duvarlar da sararmış, solmuş, eğiri bir şekilde asılmış resimler! Mutfak masası eğri duruyor, tabakların uçları kırılmış ve çatlak, hiçbir fincanın kulpu yok, uzun süre önce kopmuş! Yatak yaylarının spiralleri aradan görünüyor, paslı ve eğrilmiş! Yerdeki kilimde, kilimden daha çok yama ve delikler var!

Şimdi bu eski eşyalardan kurtulmaya karar veriyoruz! Ve bunun için bütün eski eşyalarımızı dışarı taşıyıp garaja depoluyoruz! Her parçayı, her tabağı, her kilimi, masayı, yatağı, kanepeyi ve sandalyeyi kaldırıyoruz! İçimizdeki olumsuz eski ve olumsuz inancı dışarı çıkarıyor, gözden uzak bir yerde güzelce saklıyoruz!


Akşam olmadan işimizi bitirdik! Derin bir “Oh” çektik! Ne büyük iş yaptık! Zihinsel evimizin ortasında duruyoruz! Evimiz bomboş ve tertemiz! Görünürde ne bir olumsuz düşünce, ne bir kanepe, bir resim, bir kitap ya da bir sandalye var! Etrafımıza bakıp düşünüyoruz! “Bu mükemmel! Bütün eski olumsuz düşüncelerden kurtuldum! Şimdi olumlu düşünen birisi olabilirim!” diye düşündük!
Evimizin ortasında geziniyor, içinde yürüyor ve biraz daha ayakta duruyoruz! Tabi gün boyunca eşyaları taşıdık! İyi iş başardık ama ve yorulduk! O akşam biraz daha geç vakitte, kendimiz ve boş bir ev dışında hiçbir şey olmayan bir yerde bir iki saat harcadıktan sonra (çok da yorgunuz) sizce ne yaparız? Dışarıya, eski eşyalarımızı depoladığımız garaja gidip bir tane sandalye alacak, bir masa ve belki de bir iki tabak ( eee ne de olsa acıktık, iyi iş başardık ve bir şeyler yemeyi hak ettik!) getireceğiz! Bizler en çok, en fazla birlikte yaşadığımız düşüncelerle rahat ederiz! Bu düşüncelerin bizim için en iyileri olup olmaması hiç fark etmez! Bizim bildiğimiz onlardır, kendimizi en çok yanında güvende hissettiğimiz onlardır!Fazla geç olmadan eski sadık televizyonumuzu da getiririz! Birer birer, eski sadık zamanın yıprattığı olumsuz düşüncelerimizi zihinsel evimize getirmeye başlarız! Neden? Çünkü eski eşyaları taşırken yerine yeni eşya almadık! Eski olumsuz düşüncelerin yerine yeni olumlu düşünceler koymadık! Meydan boş kaldı! Olumsuz düşünmeyi durdurmaya karar verdiğimiz ve eskinin yerine koyacağımız hazır, yeni olumlu sözcüklerimiz olmadığı zaman, daima geçmişin eski rahat, olumsuz içsel konuşmasına döneriz!Eski eşyalarımızdan kurtulup onları depoya sakladıysak ve yerine koyacak hiç yeni eşyamız yoksa, çok yakında bütün eski eşyalarımızı yavaş yavaş tekrar evimize taşırız! Onları yeniden düzenleyip farklı görünmelerini sağlarız, ama aynı eski eşyalar, ilk başta sahip olduğumuz aynı eski programlamadır! Yalnızca yeri ve düzeni değişmiştir!

(alıntıdır)

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bilge Katresi: Ruhların Evrimi


Her şey kıyaslamalarla edinilir. Yaratan’ın niteliklerini kendi niteliklerimizle kıyasladığımız zaman O’nun yüceliğini kendimizin de alçaklığının farkına varırız. Dolayısıyla kişinin O’nun mükemmelliğini ve her şeye hâkim olduğunun farkına varması gerekir. İnanç Yaratan’ı ve O’nun varlığını hissetmek demektir.

Tüm ruhlar aşağıdaki safhalardan geçerler:

1. Bizim dünyamıza gelmeden önceki basamaklardan inerek bizim dünyamızın seviyesine gelmek.

2. İçlerinde eksiklik hissi verilen bir dönem ve buna bencillik adı verilir. Ruhlar bunu fiziksel reenkarnasyon olarak hissederler.

3. Ruhların kendilerini ve tüm manevi evreni mutlak tamamlanmadan sonra hissettikleri safha.

Ruhların ilk inmeye başlamalarından önce ki safhaya “Olam Eyn Sof”, sonu olmayan dünya olan yer ve orada ruhlar Yaratan’ın tüm ışığını sınırsız olarak alırlar. Sonradan ruh bencillik ile giydirilir ve “olam ha zeh” denilen bu dünyaya iner ve manevi dünya ile bağı kopar. Artık Yaratan’ı hissetmemektedir ve daha önceki halini de algılamamaktadır.

"Bu Dünya" tabiri şu anın algılanması anlamındadır, yani bizler duyu organlarımızla Yaratan’ın yarattığının bir parçasını algılıyoruz. Bu duyular bencillikle giydirilmişlerdir.

Bir sonraki safha duyu organlarını kontrol altına getirmekle edinilir. Bu üst seviye daha geniş bir realitenin algılanmasına sebep olur. Bu safha “bir sonraki dünyayı” dünyevi hislerimizin üzerinde hissettiğimiz realiteyi, hissetmeden önce algılanır, yani şu an içinde yaşayıp “gerçek” olarak tanımladığımız dünyanın tersi.

Her iki koşulda da iki dünyada fiziksel bedenimizde hissedilmektedir. Çevremizi ve kendimizi algıladığımız zaman “bu dünyayı” algılamaktayız. Ancak, biz içinde bulunduğumuz andan gelecekteki anı hesaplamaya başlar ve gelecekte hissedeceğimizi tasarlarız ve kişinin bu şekilde kendisini gelecekteki ana yansıtmasına “sonraki dünya” denir. Bu süreç kendisini sürekli “bir sonraki gün” yeniler yani “sonraki dünya” “bu dünya” olduğu zaman ve bu şekilde devam eder.

Baal HaSulam’ın yazılarını yakından incelersek her an ne koşullardan geçtiğimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

İnsanın manevi davranışları ile ilgili olarak, yükseliş sadece “orta çizgide” olabilir. Orta çizgide ilerlemek Tora – Yaratan ve manevi yoldaki kişi tek olur koşulunu oluşturur.


MICHAEL LAITMAN.

22 Ekim 2010 Cuma

Bilge Katresi: Mesnevi'den...


*Renklerin aslı renksizlik, savaşların aslı barıştır.

*Kadere az bahane bul. Suçunu niye başkalarına yüklemeye çalışırsın?

*Akıllılığa doydum, ben artık deliliğe aşığım.

*Arayan nihayet bulur, kurtuluş sabırdan doğar.

*Zikir fikri titretir, harekete geçirir. Zikri fikrine güneş yap .