6 Kasım 2009 Cuma

Yeşaya/Değiştiren Güç: Umut ve Alçalış


TRANSFORM-IV
DEĞİŞTİREN GÜÇ-UMUT VE ALÇALIŞ –Yeşaya 2:1-22

O bize kendi yolunu öğretsin, bizde O’nun yolundan gidelim.
Bizler genelde geçmişin izleri ile geleceğin getirecekleri arasında kaygı içinde sıkışmış bir durumdayız. Oysa hava ile sarılmış gibi aslında O’nun varlığında varız. Böyle bir dünya içinde kendimizi rahat hissetmemiz mümkün müdür?

İşte, bu noktada madde içindeki ölümlülüğümüz ve mananın ölümsüzlüğü bize Mesih’in kurtarış müjdesini getirmektedir. Mesih’in yüreğinin giyindiği ilahiliği edinme bizim de madde üstüne yükselmemiz demektir. Bu yükselişin farkındalığı bize ileriye kaygıların üzerinden bakmayı getirecektir. Ve Mesih çağının ışıltısı bizim geçmişin kıskacında günün yorgunluğu ve geleceğin kaygılarında bile kendi sonsuzluğunu göstermeye davet edip duracaktır.

Yeşayanın bu noktada bize hatırlattığı bir şey vardır. İnanç için anahtar sadece neye inandığımız değil hangi düzeyde ve hangi değere inandığımızdır.

Ey Yakup soyu, gelin RAB’bin ışığında yürüyelim.
Umut yüreği ışığı YARATAN’dan alıştadır.
Bu noktada Yakup gibi Yaratan’ı arayıp O’nunla güreşenler ve İsrael olanlar yani “Yaratan’a doğru” olanlar artık O’nun ışığının yürekleri deldiği kişilerdir. Kalp noktaları açılmış kişilerdir. Bu kişiler artık bu noktanın bütün yüreği, aklı, fikri tamamen kapsaması için Yaratan’ı edinmeye yola çıkmalıdırlar. Bu yola çıkışta Yaratan’ı edinmek Mesih’i kurtarıcı ve efendi olarak giyinmektir. Ruh orada harekettedir.

Ölümlü insana güvenmekten vazgeçin. Onun ne değeri var ki?
Alçalış ben üstünde YARATAN’a yükseliştedir.
Peygamberlik sorunların üzerinden geleceği ama umut dolu geleceği görebilmektir. Bir anlamda zifir karanlığa bir mum yakabilmenin yolunu bulan ve bu yolu başkalarına gösterendir peygamber. Bizim aslında iyiliğimiz, ruhsal anlamda huzurumuz şu anki sosyal konumumuza bağlı değildir. Umut aslında “dağın tepesindedir”. Umut “benin üstüne çıktığımız” o yerdedir. Musa’nın durduğu ve elbette efendimiz Mesih’in kendini bıraktığı Golgota’nın üzerindedir. Ve oraya Mesih’in ölümüyle varılır. “Baba ve Mesih’in bir olduğu noktada” Mesih’in bizim için kendini feda eden varlığında Mesih’te bir “Baba ve Mesih’le bir olarak”. Bu durumda Ruh oradadır.

UMUDUN GÜCÜ
RAB’bin tapınağının kurulduğu dağ, son günlerde dağların en yücesi tepelerin en yükseği olacak.
Genelde insanlar tapınakları hep bir yükseliş arzusuyla dağların tepesine kurarlar. Bu adeta kişilerin gezegenin üstünde bir yerden geldikleri izleniminde bir davranıştır. Yani bu manevi bir derinliğin hissini arayıştır. Mesih İsa bu nedenle “öyle bir saat geliyor ki Baba’ya ne bu dağda ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız” demektedir. Yani yürek alma arzusunun üstüne yükselerek Yaratan’la bütünleşmektedir. Bu Mesih İsa’nın ölümü ve dirilişine iman edenin kendisinin Ruh’un rehberliğinde deneyimlediği bir gerçek olacaktır.

Bu bugün bir ırk, bir millet olan İsrael değildir. Dünyanın her yerinde Mesih İsa’nın kurtarışı ve öğretişleriyle açılan yüreklerin Yaratan’a doğru ışığı izleyerek ilerlemesidir. Yani tamamen ruhani manada “Yaratan’a doğru” yürüyenlerdir. Her milletten Mesih’in bedenini oluşturmuş olan ve Mesih’in ikinci gelişinde var olacak olan büyük umuda tabi kişilerin oluşturduğu İsrael’dir.

Eğer ışığa doğru yürümek söz konusuysa o zaman ışık fark edilmiş demektir. O zaman fark edilen bu ışık “kalp noktasının” oluştuğunu göstermektedir. Şimdi “dağın tepesine” yani “Golgota” noktasına yükselmek gerekir ve sonra Yeşaya’nın gördüğü umut oradan Efendimiz İsa’nın umuduna dönüşür “ ne o dağ, ne bu dağ” yani Mesih’le göğe yükseliş. Böylesi bir umut artık Yasa’nın üzerinde yüreğe yazılmış ayetlerin Mesihi ayetlerde belirgin bir umuttur. Yani “ben” haçtadır. Kan dökülmüştür yani karakter boşalmış artık ruhani bir karakter yüklenmiştir. Yani artık şahıs “Yeni Yaratılıştır”. Ve bu değişim “her dil ve diz bağlamında” Mesih’in ikinci gelişini getirecektir.

Yeşaya’nın “gel” “ışıkta” “Yaratan’a” gidelim ifadesinde “ışıkta” “Yaratan’a” yürüyüşe davet vardır. Yani İsrael olmaya davet vardır. “Yaratan’a doğru” olan..Oysa Yeşaya’nın günlerinde İsrael, İsrael’likten çıkmış bir durumdadır. Başlangıçta çalıştığımız üç konu İsrael’i manadan madde İsrail’e döndürmüştür. Yani a) günahtadır –Yaratan’da ıslahı bırakıp “benliğinde” yürümektedir, b) Yaratan’a samimi bir niyetle ibadet artık boş bir ibadete dönüşmüştür c) dolayısıyla karakteri Yaratan’dan ayrı olanların karakterine dönüşmüştür.

Bu nedenle formül yani yeniden esas surete dönüşüm “ışıkta” “Yaratan’a” yürüyüştür. Ancak “saran ışığın” rehberliğinin kabulünde bu gerçekten tam bir dönüşüm olur. Yani ışık Mesihtir ve Mesihle Yaratan’a yürüyüş Ruh’un sarmasıyla ve rehberliğiyle İsraeli oluşturur.

ALÇALIŞIN GÜCÜ
İnsanın küstah bakışları alçaltılacak, gururu kırılacak, O gün yalnız RAB yüceltilecek.
Umut elbette bizi Yaratan’a yapıştıracak olan çekimdir. Kaynağa dönüştür. Kaybolan oğul’un Babasına dönüş umudu en zorlu anında bile ona değişim gücü vermiştir. Oysa oğul önce “ben” dediğinde Babasının mirası ile “ben’ini” yükseltmeyi yani Yaratan’dan kaynaklı olmasından ötürü suret olma özelliğinde evi terk etmiştir. Ta ki sınırlarının sonuna geldiğini anladığında ve miras tükendiğinde kaynak umudunda geriye dönüş hem de temelli dönüş gerçekleşmiştir. Bu gidiş ve geliş önemlidir. Yükselişte Yaratan alçaltılmıştı ama insanın sınırlılığı gerçeğinde alçalan insanda Yaratan’ın yüceltilmesinden başka bir şey yoktur.

Yeşaya gururu üç alanda çok net olarak görmektedir. Allah’ın halkı arasında, dünyada ve ibadette. Allah’ın halkı arasındaki gururu anlatırken kullandığı anahtar kelime “dolu” kelimesidir. Bugün Mesih’in kilisesi de maalesef bir anlamda dünyasal hikmet, para, güç ve putlarla doludur. Yani Yeşaya kendi dönemi ile birlikte bu dönemin tekrarlandığı her anda İsrael’e konuşmaktadır. Çünkü inanan olduğunu söyleyenlerin yaşamı böylesine bir çok Yaratan’la bağdaşmayan şeylerle dolu olunca aslında Yaratan o noktada artık yoktur.

İkincisi, dünyada gururu anlatırken “O’na karşı olan her şey” tekrarlanmakta ve hepsinin alçaltılacağı vurgulanmaktadır. Aslında yükseltilen her şey, daha doğrusu insanın yücelttiği her şey maddedir. İnsanı tüketen sonunda haz vermeyen, yıldıran, solduran maddedir. Her şeyin alçaltılması aslında insana “kurtuluş” sunulmaktadır. Yani madde yetkisinin kalkışında “mana” ortaya çıkar ve madde çürümeye mahkumken mana sonsuzluğu teslim almaktadır.

Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin- Mt.6:33
Mesih İsa’nın vurguladığı maddenin üzerine çıkma ve esas hedefin “O’ndan başkası olmadığı” gerçeği Yeşeya’da da esas temayı oluşturmaktadır. Dünyanın bütün maddi bağları aslında kişinin kurtulması gereken “benliğinin” yalnız kendine “alma arzusu”dur.

Yaratan’ın yalnız O’nun yüceltildiği gün aslında Cennettir. Yani “mananın” sonsuzluğudur. Bu da arzu ve beden olan varlığımızın Mesih’te bütünleşmesi yani “her dilin ve her dizin” aynı anda Mesih önünde diz çökmesi “Yaratan’ı edinmiş” adamın ortaya çıkması ve Yaratan’a tam dönüştür.

Üçüncüsü, ibadetteki gururu anlatırken “gümüş ve altına” yani maddeye tapınmanın her yere ve her şeye yayıldığı ifade edilmektedir. Aslında insanlar hala “doğru ibadet” içinde olduklarını düşünmektedirler. Kısacası “benleri” Yaratan’ı görmeksizin kendisini Yaratan kılmıştır. Bu nedenle de “gümüş ve altın” yani dünyasal veriler farkında olmadan ibadet unsurlarıdır. Oysa Pavlus’un Mesih’i izleyişindeki netlikte ibadet doğasını da görmek mümkündür.

..İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum-Fil.3:8

Yaratan’dan gelen doğruluğa sahip olmak Mesih’i tanımaktır. Mesih’i tanımak onu yaşamaktır. Mesih’i yaşamak Yaratan’ı edinmektir. Yani dolayısıyla ihsanı öğrenip “alma arzumu” Yaratan suretine dönüştüren “ihsan etmeye” yöneltmektir.

Demek ki, Yaratan’ı edinme umudu Mesih İsa’da bize sunulmuş Müjdedir. Kendini inkar ile haçta kurtuluşu dağıtan Mesih’i edinerek “ışıkta” “Yaratan’a” “saran ışıkla” yürümektir. Bu da ölümlü adamı terk ile olmaktadır.

Kısacası acil ihtiyaç günahlı, boş ibadet içinde ve kötü bir karakter içinde olduğumuzun ve ölümlü insana güvenmemenin farkındalığında “ışıkta” “Yaratan’a” Ruh’la yürüyenler olmamızdır. Bu da Mesih’le yükseliş umudunu diri tutmanın “ben’i” alçaltacağı ve düşmüş kenti yeniden sadık kente dönüştürüceği gerçeğini beraberinde getirecektir.


TURGAY ÜÇAL