14 Nisan 2010 Çarşamba

Yaşamın Kıyısından: SIFATSIZ YAŞAMLAR


Bugün, pek çok insanın yaşamına göz attığınızda, malesef, sıfatlara gömülü olarak "kendileri" olamadan yaşadıklarına şahit olursunuz. Daha kötüsü ise, bu seçim kendilerine aittir. Çünkü her birey kendi gerçekliğini yaratır ve yaşam da ona kendisine biçtiği paye ne ise, aynen, verir.

Siz kimsiniz?

Ben mi. Benim adım Filan Falanca. Bilmem ne Bey'in eşiyim. (biraz da kasılırız bunu derken).

Ya şu bayan kim?

A o mu? Onun adı Şu. Filanca kişinin ablasıdır.

O adam mı? Falanca Patron'un yardımcısı.


Bay X'in karısı, Bayan F'nin kuzeni, Bay T'nin kardeşi, Filan Şirketin avukatı,Falan derginin editörü.

Sürekli birilerinin bir şeyi...Acıklı bir sıfat tamlasıdır hayat kimileri için...

Bir de yaralarına dokunduğunuzda ettikleri feryatta şu gizlidir: "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Cevaplar ise yukarıdaki tamlamalardan ibarettir.

Hayır, senin kim olduğunu bilmiyorum demeyi denesenize. Gerçekten de bilmeyiz çünkü onlar da kendilerinin kim olduğunun bilincine erişememişlerdir. Aramamışlardır benliklerini, lüzum görmemişlerdir kendi yolculuklarının kaptanı olmaya.

Çoğu erken yaşta evlilik telaşına düşer, bir nevi yaşamın sığ sularında garanticilik arzusudur bu. Ne var ki, pek çoğu sükutu hayale uğrar. Uğrar lakin sıfatına öyle bir yapışmıştır ki sıyrılıp atamaz, sanki hayatın ortasında çırılçıplak kalacakmış gibi hisseder. Çünkü, benliğini keşfedememiş ve hiç bir vakit kendisi olmayı başaramamıştır. Öyle ya, sıfatları olmasa, nasıl çağırılacak başkaları tarafından? "Bayan Falanca" geldi. Karşı taraf anlamaz, "Kim?" diye sorar. "Bayan Falanca işte". İnsan, yıllardır süregeln sıfatını bırakınca böyle tek bir isim ve soyada kalınca afallar. Neden mi? Çünkü, benliğinin içi "boş"tur ve doğrusu kim olduğunu ve ayakları üzerinde nasıl duracağını bilemez.


Şehriye teyzenin kızı Fatma...Bildik bileli o Şehriye teyzenin kızı sıfatını taşır. Neden sadece Fatma değil? Çünkü, Fatma, Fatma olabildi mi acaba yaşamında? Ya da yaşamını "kendi başına" anlamlı bir şekilde doldurabildi mi? Ya da Murathan Mungan'ın o ünlü dizelerindeki gibi, "yazgısını hep başkalarının ıstakalarının insafına mı bıraktı?"


Bu dünyada kaç kişi gerçekten "kendi" olmayı başardı? Ya da bunun uyanışına geçip bu uğurda çabalamaya ve risk almaya başladı?Sayıyı inanın bilmiyorum fakat az miktarda oldukları kesin. Ne var ki dünyayı da bu az miktardaki "sıfatsız" benlikler değiştirip geliştiriyorlar.


Hangi kitaptaydı anımsayamıyorum ancak şu cümleler hafızama kazınmış: "Tanrı sana neden şu ilacı bulmadın veya şu konuda farklı davranmadın diye sormayacak. Tanrı'nın tek bir soru hakkı varsa, sana, kendin olup olmadığını soracaktır." Gayet anlamlı...Yaratan'ın birer parçası isek ve O'nun özelliklerini bünyemizde barındırıyorsak, çemberlerimizde dönüp durmak ve ataların yazgısını yaşamak neden?


Sıfatları reddedip, ayaklarınızın üzerinde durmaya ve kendi benliğinizle anılmaya çalışmak yaşamınızın nihayi amacıdır. Ve bunu yapabilmek için risk almak gerekir. Alışkanlıklarınızın dingin dünyasında size hiç bir gelişme sunulmayacaktır. Ve gelişme yoksa Yaratan'ın bir yargısı da yoktur, tıpkı sizin bir yazgınız olmadığı gibi. Çünkü başkalarının yaşamını yaşayarak ve sıfatlara hapsolarak sadece başkalarının yazgısında figüranlık yapabilirsiniz. Halbuki, yaşam sizin...Ve içinizde inanamayacağınız ölçüde büyük bir güç var uyanmayı bekleyen. O gücü uyandırdığınız takdirde, kendi yazgınızı elinize alarak başrolü oynayabilirsiniz.


Üretmek ise benliğin olmazsa olmazıdır. Kainatın dişi yanı olan ve aktivasyonu sağlayan "kadın" a bakın. Ne acıdır ki, ürettikleri ve bu yaşama verebilecekleri sayısız iken, işin kolayına kaçıp sıfat tamlaması ile kurulan bir yaşamın kaosuna kendilerini bırakmışlardır. Ve tarihe damga vuran kadınlara baktığımızda, eril ile dişil yanlarının mükemmel uyumu ile üretimlerini görmek mümkündür.


Ataerkil sistemin travmatik döngüsünde yolunu kaybeden erkeklere bakın. Ruhları bir başka yerde dolanırken, pranga misali bağlı kaldıkları aileleri, işleri ya da çevreleri ile maskeli yaşamlarına göz atın. Ve sıfatların sizlere getirisi koca bir pişmanlıktan ibaret olacaktır. Oysa, yaşama imza atan erkeklere baktığınızda, yeri gelince, kendi benliklerinin rüyası için yani kendileri olabilmek için nice gemileri yaktıklarını görebilirsiniz. Edison, eğer sıfatlar ile insanlara bağımlı kalsaydı, bugün elektrik hayatlarımızda olmayabilirdi.


Büyük insanlar, daima kendileri olmayı başaran insanlardır.

Yaşamda "gerçekten" mutlu ve başarılı olanlar sadece "kendileri" olanlardır.

Bırakın, bireylerin sıfatları onlarda kalsın, onlarla anılsın. Siz ise siz olarak anılmaya çalışın.

Ve önce "uyuttuğunuz" benliğinize bir adım atıp "kendinizi" keşfedin.

Sıfatsız bir yaşamın "özgürlüğü" sizinle olsun.


BURCU AŞÇI

14.04.2010

Bilge Katresi: Uykuyu En Aza İndirin


Oda arkadaşınızı sabah saat 7.00’de uyandırmaya gidersiniz. Homurdanır, “Teşekkürler, hemen kalkıyorum.” der. Beş dakika sonra geri döndüğünüzde onu horul horul uyurken bulursunuz. Onu tekrar sarsar, “Hani kalkmıştın!” dersiniz. Gözlerini yarı açarak “Evet, evet” der ve tekrar uykuya dalar.
Böyle bir durum hiç başınıza geldi mi? Ne yazık ki bu çoğumuzun hayatını nasıl sürdürdüğüne dair çok doğru bir betimleme. Diyebilirsiniz ki , “Daha fazla vakit kaybetmeye tahammülüm yok. Tamam artık. Kendimi işime vermeye başlayacağım.” Bir saat sonra her şeyi unutursunuz. Uykuya geri dönmüşsünüzdür bile.
“Bi-miut Şayna” kelime anlamıyla “uykuyu en aza indirmek” demektir. Yaşama arzusu uykuya karşı bir mücadeledir. Daha derin bir anlamda , hayata uyanmak demektir.
Uyanık kalmak hayatta sürekli bir mücadele gerektirir. Sezgilerimiz vardır. Kararlar alırız. Ama bir saniyeden fazla uyanık kalabilecek miyiz?
UYKUNUN AMACI
Elbette , uykunun olumlu yanı bedenlerimizin çalışması için ona gereksinim duymasıdır. Uyku yeniden enerjiyle dolmamız için bize fırsat verir. Gerilimleri çözer, hem bedenen hem de ruhen iyileşmenizi sağlar.
Hiçbir zaman uykuyu kendi içinde bir son olarak algılamayın. Uykuyu yorucu bir günün ardından gelen bir ödül olarak görmeyin. Uykuyu yeni bir güne başlamak için pillerinizi doldurmanın bir yolu olarak görün.
Gereğinden fazla uyumayın ve “Uyumaya bayılıyorum” diyen bir kişi olmayın. Eğer uykuyu çok severseniz, onu daha çok isteyecek ve hayatınızı uykuyla geçirip gitmiş olacaksınız.
Uykunun iyileştirici gücünden yararlanmanın en iyi yolu kestirmektir. Gözlerinizin kapandığını hissettiğinizde 20 dakika kadar kestirin. Bundan daha fazla uyursanız yeniden günün hızına ayak uydurmak için büyük bir çaba harcamanız gerekir.
Doğru dengeyi yakalayın. Genelde, mümkün olduğunca az uyuyun. Rahat etme arzunuzla mücadele edin. Uykuyu en aza indirin- - ve uyanıklığı en çoğa.
YAŞAMA HEYECANI
Uyku bir serap olabilir. Heyecan ve enerjiyle dolu olduğunuzda uyuyamamanız da bunun kanıtıdır. Hiç güneş doğmadan bir dağa tırmanmak için sabaha karşı saat 4.00’te uyandığınız oldu mu? Uykulu değilsinizdir. Heyecan ve zindelik duygusuyla dopdolu ve uyanıksınızdır.
Eğer hayat sizin için sıkıcıysa canınız uyumak ister. Hayatı seven bir kişi gece uyumak istemez. Yorgunluktan uyuyup kalıncaya kadar koşturur durur- -ertesi sabah bir aslan gibi yatağından fırlar.
Çocuklar kusursuz bir örnektir. Bir bebek gözlerini açar açmaz, enerjiyle doludur. “Yeni bir gün...yeni maceralar..keşfedecek birçok şey ...yaşanacak onca deneyim...heeey!!!!beni beşiğimden kaldırın!”
Hiç bir bebeği uyutmaya çalıştınız mı? Neredeyse imkansızdır! Yaşayacağı heyecanları kaçırmaktan korkar.
Bu yaşama şevkini yakalayabilmek için, hayatın daha derin anlam ve amacına odaklanmanız gerekir. İlginç, doyurucu aktiviteler arayın. Olmasını bekleyeceğinize, yaşamda zevk alınacak durumları kendiniz yaratmaya çalışın. Heyecanlısınız. Yeni bir güne ümitle bakıyorsunuz. Tamamen uyanıksınız.
Niçin bazen yetişkinler uyumak için can atarlar. Sorumluluklarımız üstümüzde baskı yapar. Biraz nefes almak için yatağa girip çarşafların altına gizlenmek isteriz.
Esasa gelindiğinde, yaşamanın güzel olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa hayat mücadelesinden kaçıyor musunuz? Yaşamak güzelse, uyku da bir kaçıştır.
NE KADAR UYKUYA GEREKSİNİMİZ VAR?
Uykuyu günlük programınızın içine alın, gününüzü uykuya bağlı olarak programlamayın. İyi çalışmak için ne kadar uykuya ihtiyacınız olduğunu hesaplayın. Gereğinden fazla mı uyuyorsunuz? Uyku düzeninizin bir aylık çizelgesini çıkarın ve ortalamasını bulun. İhtiyacınız olanı bulmak için bilinçli bir karar almadıkça, sadece uyuklayıp duruyorsunuz demektir.
Uyuklamak yaşamak değildir. Sizi varoluşunuzdan eder.
Maimonides der ki, hasta olmadığınız sürece, sekiz saatlik uyku maksimumdur. Kendinizi ne kadar az uyumaya alıştırabilirseniz, o kadar iyidir. Bir şeyler başarmak, öğrenmek, ve bilge bir kişi olabilmek için daha çok vaktiniz olacak. Vilna Gaon, son 500 yılın en büyük rabisi, günde sadece dörder defa yarımşar saatten olmak üzere, 24 saatte toplam iki saat uyurdu.
Ortalamadan az uyumaktan korkmayın. İnsan çok az bir uykuyla da fiziksel kondisyonunun en üst düzeyinde olabilir. Acemi erlere bazen gecede sadece iki ya da üç saat uyuma izni verilir. Onların “Çılgına dönüyorum.....Kemiklerim eriyor......Deliriyorum!” gibi sözler sarf ettiğini duymazsınız. Kampı bitirdiklerinde mükemmel bir fiziksel formdadırlar.
DAHA AZ UYUMA TEKNİKLERİ
Kendinizi uyanık tutmak için çeşitli teknikler vardır. Oturacağınıza ayakta durun, ya da ayaklarınızı soğuk suya koyun veya soğuk taşlara basın. Babam kendine yatakta uyuma olanağını sadece haftada bir kere, cuma geceleri tanırdı.
Yeruşalayim’de Bet-Amikdaş zamanında Kohen Agadol Yom Kipur gecesi mekik çekerek gece boyunca uyanık kalıyordu. Her türlü egzersiz bedeninize ve zihninize enerji verir.
Daha az uyumak için kendinizi zorlayın. Korkmayın. Ölmezsiniz. Başınıza gelebilecek en kötü şey ne olabilir? Yorgun düşüp uyuyakalacaksınız!
Sabah erkenden yataktan kalkmak için bedeninizi kandırmaya çalışın: “Haydi. Kalkalım! Yoksa bugünkü müthiş [boşluğu siz doldurun] deneyimini kaçıracağız.”
Sıcak bir beden sabahleyin kalkmakta zorlanır. Yalnızca örtüleri üstünüzden atmak bile sizi yataktan kaldırabilir. Bazıları yerde bile uyurlar, çünkü insan yumuşak bir yatağa yapıştığı gibi sert yere yapışmaz.
Her sabah uyandığınızda, dün olanları yeniden düşünün, gözden geçirin ve değerlendirin. Hatalarınızdan ders alın. Yeni bir başlangıç hedefleyin. Uyanık olmaya daha hevesli olacaksınız.
YENİDEN ENERJİYLE DOLMAK
İlginç bir proje üzerinde çalışırken kendinizi kaptırıp sabahladığınız oldu mu? Yorulmaya başladığınız halde kendinizi devam etmeye zorladınız. Derken gücünüz yenilendi, zihninizin yeniden berraklaşıp canlandığı bir an geldi.
Gücün yenilenmesi ancak bir aktivite üzerinde iyice yoğunlaştığımızda gerçekleşir. Canı sıkılan kimse ise uyuklamaya başlar.
Yenilenme gücünü harekete geçirebilmek için kendinizi nasıl işinize vereceğinizi öğrenin. Öğrenciliğimde Perşembe gecelerini sabaha kadar hiç uyumadan ders çalışarak geçirme konusunda arkadaşlarımla yarışırdık. Kendinize benzer bir uğraş seçin. Uykuyla nasıl mücadele edileceğini öğrenmek için iyi bir sınav olur.
YAŞAYAN BİR ÖLÜ OLMAKTAN KAÇININ
Yorgunluk ve uyku hali ile mücadele aslında bir anlam arayışı mücadelesidir. Bir ömür boyu yaşayıp çevrenizdeki birçok şeye karşı duyarsız kalabilirsiniz. Konuşmanız, yürümeniz, yemek yiyişiniz, bilinci yarı açık bir kişininki gibi olmasın. Uyanık olun.
Potansiyelimizin ancak çok az bir bölümünü kullanırız. Bir proje ilgimizi çekip bizi heyecanlandırırsa bütün yaratıcılık salgılarımız ve zihinsel yeteneklerimiz harekete geçer. Uyku haliyle mücadele edin. Her zaman uyanık ve dikkatli olun.
Yaşayan bir ölü olmamaya dikkat edin. Kafanız “bomboş” olarak ortada dolaşmayın. Bazen süper markette sırada beklersiniz ve kafanızda tek bir düşünce bile yoktur, durmuş gibidir. Uyanık kalmak için başınızı sallayın. Kendinizi uyarın: “ Ben ne yapıyorum? Nereye gidiyorum? Niçin gidiyorum?
Yahudilikte esas hedefimiz berraklığa ulaşmaktır. Hayattaki amacınızın ne olduğuna “uyanın”. Şöhret, romantizm gibi hayalleri bir kenara bırakın. Üniversiteden mezun olduğunuzda hemen yönetici olacağınızı sanıp sonra da şoka uğramayın.
Büyük olmak, iyi olmak, insanlığa yardım etmek istiyorsunuz. Bunu nasıl yapacaksınız? Büyük meselelere el atın ve gerçek cevaplar alın. Kendinize sorun: “Ne için yaşıyorum? Hayatımın geri kalan kısmında ne yapmak istiyorum?”
Yalnız yarını ya da gelecek yılı düşünmeyin. Uzun vadeli bir tahmin yürütün. “Mezar taşımda ne yazmasını istiyorum?” Üniversiteden mezun olduktan sonra bir milyon dolar kazandığımı, büyük bir evim olduğunu mu yazsın? Yoksa insanlığa önem verip yardım ettiğimi mi yazsın?
Yaşamanın zevkini keşfedin. Eğer idealleriniz yüksek ve ileriye dönükse, hayatınızı uyuyarak geçirmekten kaçınırsınız. Bu hayat oyunundan vazgeçmek istemezsiniz. Büyük mü olmak istiyorsunuz. Önce bunun farkına varın. Elbette, yaşam bir mücadeledir. Ama o kadar heyecan verici bir mücadeledir ki!
DEĞİŞEBİLİRSİNİZ
Hepimizin bilinçlenme anları, bir şeyi ilk kez kavrayıp “hah!” dediğimiz anlar vardır. Mantığa uyan bir şey duyarsınız. Bir ışık parıltısı belirir- bu bir önsezi, bir geçek, hayatın güzel olduğuna dair bir anlayış olabilir. Bu bilgeliğe varmanın zevkidir. Ampul yanmaya devam eder, ve siz bu fikir çerçevesinde, o ana kadar uyuyordunuz demektir. Uyanmak harika bir duygudur.
Hepimiz zaman zaman böyle aydınlanma anları yaşar, sonra da tekrar uykuya dalarız. Bu yazıyı okuyup diyebilirsiniz ki “ Evet, bu gerçekten iyi bir nokta. Bunu etraflıca düşünüp bir plan yapmalıyım. Sonuçta, hayatta daha bilinçli olmak arzu ettiğim bir şey.
Bu düşünceler aklınızdan geçer ama kitabı kapatır kapatmaz tekrar uykuya dalarlar.
Bir önseziniz olduğunda onu yakalayın. Tıpkı araba sürerken uyuklamaya başladığınızda ne yapıyorsanız öyle yapın. Bir anlık uyukladınız ve yoldan çıktınız. Kendinizi zamanında yakaladınız ve o an hemen uyandınız. Yaşadığınız adrenalin şokunu hatırlayın. Bunun bir daha tekrarlamasını istemezsiniz.
Bir aydınlanma anı yakaladığınızda, hemen bir karar verin. Değişebileceğinize, her şeyin farklı olabileceğine karar verin. “Bu önemli, bu konu üzerinde daha fazla düşüneceğim” deyin.
Ruhsal aydınlanmaya Yahudilikte düzelme anlamına gelen “Teşuva” denir. Hatalarınızın sebep olduğu zararlara bir bakın ve sonuçta ne kadar kaybettiğinizi düşünün.
Yaşınız ne olursa olsun, değişebilirsiniz. Her yaşta gerçeği keşfedip ona göre davranabilirsiniz.
Uyanmayı bir mücadele olarak görün ve gidin savaşı kazanın.
NİÇİN “UYKUYU EN AZA İNDİRMEK”(“UYANMAK”)BİLGELİĞİN BİR PARÇASIDIR?
Yaşam mücadelesi uyanık kalma mücadelesidir.
Hayatın güzel olduğuna karar verin. Yoksa uyuklarsınız.
Vücudunuzu sonuna kadar kullanın ama ona işkence de etmeyin.
Çok uyuyarak hayatın sunduğu fırsat ve zevkleri kaçırmayın.
Yaşayan bir ölü olmamaya dikkat edin. Bomboş bir kafayla ortada dolaşmayın.
Fazla uyku beyni uyuşturur.
Yorgunluk bir alışkanlıktır. Onu kırın.
Eğer uyanık kalmak için önlem almazsanız, uykuya yenilirsiniz.
Yeni bir şey öğrendiğinizde, öğrenmeden önce yarı uykuda olduğunuzu kabul edin.
Eğer zevk alarak yaşamayı öğrenirseniz, uyku kaybolur.
“Son uyku”nuzda sizin için ne yazılmasını istiyorsunuz
?

Bilge Katresi: Kendini Geliştirmenin 50 Yolu



Yahudi yaşamında kendini geliştirmenin 50 yolu vardır. Gerçi, bu sadece Yahudilere özgü değildir, her birey burada belirtilen kuralları yaşamında uygulamaya koyulduğunda, hem ruhen gelişir hem de ruhsal manada seviye atlamış olur. Bunlar sadece konuların ana başlıkları...Üzerlerine tıkladığınız vakit "sevivon" adlı sitede yer alan makalelere ulaşabilirsiniz.Başlıkların kimisini ayrıntılı bir şekilde burada sizlerle paylaşağım.


KENDİNİ GELİŞTİRMENİN YOLU