6 Mart 2010 Cumartesi

Kelam Damlası: İHSAN VE LÜTUF


Her zaman duymuşuzdur bu iki kelimeyi, ama en çok da ikincisi olan lütuf, yaşantımızda pek çok kez karşımıza çıkmıştır.

Özellikle dinsel seviyelere bakarsak, lütuf çok fazla hayatımızda yer almaktadır çünkü Tanrı insanlara "lütfeder". Mi acaba? Yoksa lütuf zannedilenin aksine, egodan yansıyan bir mana olmasın?


Lütfetmek, karşınızdaki insana bir karşılık beklemeden vermek demektir. İhsan da aynı şekilde beklentisiz olarak vermeyi anlatır. Ancak, bu iki kelimenin derinliklerine indiğimizde aralarında ufak gibi gözüken fakat manaca büyük bir fark bulunmaktadır.


Şöyle bir örnek vereyim: Evde çok sevdiğiniz bir köpeğiniz var. Her akşam ona yemeğini hazırlayıp veriyorsunuz. Bunun bir karşılığı var mıdır? Elbette ki hayır. Köpeğinizden hiç bir karşılık beklemeden onun için yemek hazırlar, onu yıkar ve gezdirirsiniz. Ve onun sevinçle kuyruğunu sallaması, sizinle oyun oynaması veya huzurlu bir şekilde kıvrılıp uyuması sizi mutlu eder. Köpeğinizin size verdiği bir şey olmamasına rağmen, ona sevgi ile yaklaşır ve elinizdekini verirsiniz. İşte bu "ihsan"dır. Ve dikkat edin, ihsanın içerisinde "sevgi" de barınır. Mana ilmine göre de Tanrı "ihsan eder". Yani hiç bir karşılık beklemeden sevgi ile verir.


Lütfetmeye gelelim...Yine bir başka örnek vererek başlayalım.İş arkadaşınız var ve sizin çok sıkıştığınız bir anda, rica ediyorsunuz size yardım etmesi için. Önce elinizdeki kağıda bir bakıyor, sonra da saatine göz ucuyla bakış fırlattıktan sonra (muhtemelen işin ne kadar zaman alacağını kafasından hemen hesaplayıverdi) ve o an yapacak çok da önemli bir işi yoksa kağıdı alıp okuyor ve size beş dakikada kağıdı doldurup veriyor. Siz minnettar bir şekilde teşekkür ediyorsunuz, o da bunun için ne gerek var canım der gibisinden bir şeyler geveliyor. Arkadaşınız size lütfediyor, ihsan etmiyor. "Yani işte, vaktimde vardı o an, hem deneyimli olmanında getirdiği bir ego hazzı var, ayrıca yarın öbür gün işim düşerse o da bir şey yapar."


Zengin bir ağayı ele alın ya da padişahı...O denli zengin ki, yoldan geçen köylüyü yanına çağırıp "al bakalım sana bir kese altın" diyor. Lütfediyor...Çünkü lütfetmenin altında şu yatar: "Aslında senin pek bir önemin yok, hani belki hak etmiyorsun bile ama ben o kadar büyüğüm ki, bak sana veriyorum işte."


Tanrı lütfeder diye öğretti dinler...Peki bu bağlamda Tanrı bizim hakkımızda şunu mu düşünüyor: "Aslında siz hiç bir şeyi hak etmiyorsunuz, sizden çok yüceyim, istesem ilgilenmem bile ama boş anıma denk geldiniz, eh şu duayıda kabul edeyim bari, buyrun lütfettim."


İyi de sevgi dolu Tanrı imajına hiç de uygun düşmüyor bu söylenen...


O halde ilki daha manalı olmuyor mu? Tanrı, ihsan eder. Sevgisinden dolayı verir. Hiç bir üstünlük görmeden çünkü Yaratılan her şey zaten Yaratan'ın bir parçasıdır. Dolayısıyla, karşılık beklemeden, sevgi ile ihsan eder.


Peki, hiç düşündünüz mü, bizler yaşantımızda lütuf mu ediyoruz yoksa ihsan mı? Yoldaki bir dilenciye ihsan ettiğimizi sanmıyorum çünkü ben'imize kefaret yatırmak gibi bir dürtü var o anda. O halde lütfediyoruz. Ancak, sokaktaki bir yavru kedi için gidip süt alıp ona verince, onun da içişini görüp mutlu olunca ihsan ediyoruz.


Bu hafta, lütufkar davranışlarımızı biraz da ihsan etme ile değiştirmeyi deneyebiliriz.


Derleyen: Burcu A.