9 Mart 2010 Salı

Yaşamın Kıyısından: VERMENİN HAZZI


Sürekli yaşamdan veya karşımızdakilerden bir şeyler istiyoruz değil mi? Hayat daha keyifli olsa, işlerimde yükselebilsem, sevgilim daha ilgili ve sevecen olsa,vb. Oturduğumuz yerden bunları kuruyor, düşlüyor ve ertesi gün her şey yine aynı olunca "al işte hiç bir şey değişmiyor ki" diye hayıflanıyoruz.


Hiç çiçek baktınız mı? Kiminiz evet kiminizse hayır diyecektir. Fakat az biraz herkesin fikri vardır. Çiçeğe su vermeli, uygun yere koymalı, yapraklarını temizlemeli, zamanı gelince toprağını değiştirmeli ve en önemlisi çiçeğinizle konuşmalı...Biliyorsunuz, sevgi dolu bir şekilde konuşulan çiçeklerin daha uzun ömürlü olduğu, rengarenk çiçeklerini keyifle açtığı ispatlandı.

Şimdi konumuzla alakası nedir diyeceksiniz. "Emek"...Ya da "aksiyon" diyelim. Bir çiçeği eve alıp cam kenarına koyup, doğru dürüst ilgilenmeyip sonra da "aaa ama bu hiç açmıyor soluyor ne biçim çiçek" diyen birini gördünüz mü? (varsa bile inanın şaşırmayacağım, insan ilişkilerinin günümüzdeki durumuna bakarsak çok da şaşırtıcı olmaz evet yanıtınız.)


Bir şey istemek çok mu kötü? Yo, neden olsun ki, elbette insanın arzuları vardır ve olacaktır da. Ancak, sürekli kendiniz için almaya başladıysanız bu mana ilminde günah kelimesinin karşılığıdır, sonucu da infilak etmek olur. Şimdi ciğerlerinizi temiz hava ile doldurun, nefes aldınız mı? Tamam, tutun hiç bırakmayın. Nereye kadar tutabilirsiniz ki? Eninde sonunda aldığınız o nefesi vereceksiniz ki yeniden nefes alabilesiniz ve teneffüs olayını gerçekleştirip yaşamda kalabilin. Yaratan'ın kurduğu kainat sisteminde her şey vermekle başlar. Çünkü Yaratan'ın kendisi doluluğundan ihsan ederek bizleri ve tüm sistemi yaratmıştır.


Yaşam'dan her şeyi bekleyip durmaktansa, önce biz yaşama bir şeyler katmayı denesek...Peki, illa beklemek istiyorsanız yine bekleyin fakat bir dişçiyi beklerken bile birkaç dergi karıştırmaz mısınız?:)


Çok basit bir örnek vereyim. Sevgilinizin daha sevecen olmasını mı istiyorsunuz. Neden siz öyle davranmıyorsunuz? Minik sürprizler yapın, gün ortasında sevgi dolu mesajlar çekin, ya da durup dururken sanki uzun süredir görmemiş gibi kollarına atılıverin. "E ben yapsam da o bir şey yapmıyor ki?" diyebilirsiniz. Bu nokta çok önemli işte. Burda size kendi deneyimlerimden çıkarım yapabilirim. Birincisi, sizi hiç böyle görmediği için ilk başlarda afallayıp tepki veremeyebilir. Fakat bunlar gerçekten sizi mutlu ediyorsa ve dahası içinizden taşanlarsa, sakın moraliniz bozulup da kabuğunuza çekilmeyin. benim yaptığım en büyük hata buydu. Hemen kendimi geri çekerdim. (işte ego'nuzun savunma tekniği!). Halbuki, yüreğimden taşan duyguları paylaşmak beni mutlu ediyor, bunu fark ettiğimde, sevgilimin nasıl bir tavır takındığının önemi kalmadı. Ve ne oldu? Ben paylaştıkça, bir süre sonra o da paylaşmaya başladı. Yalnız, burda şu da önemli bir nokta: Herkesin ruhsal seviyesi aynı değil, kimi insan duygularını içinde yaşar, yani öyle kabukları vardır ki özbenliğinin üzerinde, onları kolayca kaldıramaz. Sözel olarak paylaşamasa da davranışlarıyla size sevgisini göstermeye çalışır. Sizin esas yapmanız gereken temel şey, vermenin karşılığını beklememek. Siz, sadece gönlünüzden geldiği için verin...İnanın, beklentiye girmediğinizde, esas güzellikler sizi o zaman buluyor, çünkü alışveriş mantığı ile hareket etmiyorsunuz. Ben şunu yapayım ki o da şunu yapsın gibisinden bir düşünce evrensel sistemde pek işe yaramıyor. Fakat, ben bunu sevgimden, yüreğimden geldiği için yapıyorum, ihsan ediyorum dediğiniz noktada mucizeler yaşamınızda işlemeye başlıyor.


"Kariyerim daha iyi olsa, mutlu olurdum." Çoğumuzun kafasından bin kez geçirdiği bir düşüncedir bu. Peki bunu söyleyen yüzlerce insana bakın, ne yapıyorlar? Hiç bir şey. Sadece yaşam'a pas atıp duruyorlar. Bir şeyler yapmaya çalışan bir avuç insan var ki esas çıkışı da onlar yaşıyorlar. Her şeyden önce, eğer ki yaptığınız işi esasen isteyerek seçtiniz ve sadece şartlardan memnun değilseniz, şunu söyleyeyim. İçinizdeki mesleğinize karşı olan sevgiye odaklanın. Örneğin ben çocuklara ingilizce öğretiyorum ve keyif aldığım bir meslek. Ve her gün şunu diyorum: "Acaba yarın o tazecik beyinlere ne verebilirim?" Yeni ne yapabilirim? Kendime ne katabilirim? Bir de yaptığınız işi külfet olarak değil fakat onu en iyi yapanlardan birisiymişsiniz gibi davranmaya başlarsanız, bir bakmışsınız performansınız yükselivermiş ve bambaşka fırsatlarda çıkmış...O halde sadece ay başında alacağınız maaşı düşünmektense, her gün mesleğinize ne verebileceğinizi düşünün.


Arkadaşlarınızla bağınızı kuvvetlendirmek mi istiyorsunuz? Ya da etrafınızda neden kimsenin sizle samimi dostluklar kuramadığını mı düşünüyorsunuz? Verin...Kimi vakit sımsıcak içten bir gülüşünüzü, kimi vakit minik bir hediye, kimi vakit bir fincan kahve ile geçireceğiniz zamanınızı verin...Fakat, geri dönüşümünü beklemeden, tüm samimiyetinizle...Ve bir önemli nokta daha. Sürekli kendinizi anlatıp , daima olumsuz duygularınızı paylaşıyorsanız bu kurduğunuz dostluk değil sadece egonuzun kendisine ortak aramasıdır. Ve bu nedenle insanlar sizden uzaklaşıyor olabilirler mi acaba? Herşeyi bir kenara bırakın. Sadece içinizde var olan o saf enerjiyi, sevgiyi ve pozitifliği arkadaşınıza verin.


Şimdi sorunuzu duyuyor gibiyim. "E ben bunları yapmama rağmen karşı tarafta hiç bir olumlu yansıma yoksa enayi gibi devam mı edeceğim?" Birincisi, siz zaten bir karşılık beklemeden esas öz doğanız gereği,içinizden geldiği için böyle davranıyorunuz. O halde, bu soruyu soran egonuz olabilir. Bir diğeri ise, kişiler arasında gerçekten sevgiye dayalı bir iletişim varsa-iş, dostluk,aşk- zaten karşıdaki insana parfüm misali olumlu duygularınız bulaşır. Ama olmuyor mu, kabuklar öyle bir yerleşmiş veya ego öyle güçlü ki karşınızdaki sizi adeta kullanır gibi mi davranıyor, çözüm basit: Yol verin gitsin...Ya da gitmiyorsa da siz kaale almayın uğraşmayın. Çünkü mana ilmine göre siz her ruhsal seviye atladığınızda, önceki seviyenizde kalanlar ya sizden etkilenip ıslah olacak veya sular altında kalıp yaşamınızdan çıkacaklar. Bu açıdan, üzülmeniz gerekmez. Demek ki, vermenin hazzını paylaşabileceğiniz ve zamanınızı faydalı bir şekilde geçirebileceğiniz daha başka insanlar ya da iş kurumları var. Yeter ki siz isteyin...


BURCU AŞÇI

9.3.2010