20 Mart 2010 Cumartesi

Yaşamın Kıyısından: KÖR YAŞAMLAR


Bir önceki yazım Palyaço Yaşamlardan sonra Miguel Ruiz'in kitabını okurken işaretlediğim satırlar beni bu yazıyı yazmaya doğru sürükledi. "Kimse görmeyi reddeden birisinden daha kör olamaz." demişti Ruiz. İnsanların çoğunun bu körlükle düğüm haline gelmiş yaşamlarda sıkışıp kaldıklarını hiç fark ettiniz mi?


İnsanın egosu öyle bir oyun oynar ki bunu gerçek olarak algılamaya başlarsınız. Misal, kötü giden bir ilişkide yitirilen onca şey aslında ortada dururken, kendinizi hiç sorun yokmuş gibi yaşam rolünüzü oynamaya öyle bir kaptırırsınız ki, gün olup da gerçek yüzünüze çarptığında sinir krizlerine girmeniz işten bile değildir.


Örneğin, iş yerinde mutsuzsunuz ve yüreğinizde ufak bir ses, herşeyin daha farklı olmasını ister. Ancak, siz yaşamın fırsatlarına karşı öyle bir körlük içindesinizdir ki, ve egonuz da bir yandan güvenli saydığı limandan çıkmamakta öyle bir direnir ki, var olan durumunuzdan sanki memnunmuşcasına günlerinizi, haftalarınızı ve yıllarınızı geçirirsiniz.


Sevgiliniz veya eşiniz ile aslında üstü kapalı olan pek çok sorununuz vardır. Bitti sanılan hiç bir şey bitmemiş ve yerli yerinde duruyordur. Cılız bir ses size bunu söyleyip durur. Hatta, o sese biraz kulak verseniz size yön bile gösterir. Fakat, insanın egosu öyle bir oyun oynar ki sanki o ilişki sona erdiğinde eleştirilecek, bir daha yeni sayfaya başlayamayacak ve sanki bu bir satranç oyunu da siz kaybedeceksiniz gibi size ilüzyon bir yaklaşım sunar. Siz de afiyetle bunu yersiniz, ve başka bir ilüzyon ile yani hiç bir sorun yok, herşey toz pembe gibi bir tablo ile kendinizi uyuşturup esas benliğinizi heba edersiniz. Sonuçta, egonuzun sizden gizlediği şey şudur ki, eğer gözünüzü açarsanız gerçek tüm çıplaklığı ile karşınızdadır. Bir diğer saklanan şey ise, yaşama her zaman temiz bir sayfadan daha mükemmel bir halde başlayabilir,yeni bir ev kurabilir, yeni bir ilişki yaşayabilir ya da yepyeni bir işte çalışabilirsiniz.


Sizi kullanan bir arkadaşınızı ele alalım. İçinizdeki cılız bir ses aslında sizi maddi ve manevi anlamda kullandığını söylese de, siz görmemeyi tercih eder ve egonuzun size biçtiği kurban rolünden gayet memnun bir şekilde ilüzyon yaşama devam edersiniz. Ta ki bir gün, acı gerçek beklenmedik anda kapınızı çalana dek...


Ve inanın, evrensel sistemde, bu gerçek daima kapıyı çalar. Hatta çalmayı bırakın, dan diye yaşamınızın ortasında bitiverir. Pek çok insan bu yüzden travma yaşar, derince üzülür ve kendini aşağılanmış hisseder. Aldatılmak gibidir. Ama burda insan esasen kendi kendini aldatır.Çünkü evrenin sizi yanıltmak gibi bir niyeti yoktur.Bilakis size dediği şudur: "Hayır, ben sana bir şey yapmadım, sen kendin kör olmayı tercih ettin, şimdi de çok geç olmadan seni uyandırıyorum, iyiliğin için." Kainat sistemi daima iyiyi verir. Ne var ki, biz her şeyi bakış açımıza göre değiştirmeye eğilimli olduğumuzdan, kainatın bize sunduğu bu gerçek karşısında inanmak istemeyip körlüğü seçtiğimizden, bunu Tanrı'nın bana kastı nedir gibi egonun acındırası cümleleriyle karşılarız.


Zamanında tüm ermiş ve peygamberlerin kullandığı cümle de -dikkatinizi çekerim- aşağı yukarı bu anlama gelir. "Duyacaklar ama işitmeyecekler, dinler gibi görünürler ama anlamazlar, bakacaklar ama görmeyecekler,vb". Yaşamda sır diye bir şey yoktur, yeter ki siz algılarınızı açın ve görüp işitmek isteyin...


Kör yaşamlara sıkışıp kendinizi geçmişin kalıpları ile bağlamaktansa, içinizdeki cılız "özben" sesinize kulak verip tüm olanları gerçekliğiyle kabul etmek, egonuza karşı büyük bir savaş açmaya benzer. Çünkü her şeyin kendi istediği gibi olmasında ısrarcı olan egonuzun yıkılmaya niyeti yoktur. Hani, bir inat uğruna yaşamlarını mutsuzca harcayan insanlar vardır ya, çoğumuz böylelerini görmüşüzdür. İşte, onlara bu inadı veren ayak direyen egolarıdır. İnanın, hiç bir şey, yaşamda tek sığınınağınız değildir. Güneş her doğduğunda Tanrı yeni bir yaşamı bahşeder. Ve siz de yeni bir hayata daha net bakış açınızla adım atıp, esas kendinizi gerçekleştirebilirsiniz.


BURCU AŞÇI
MART 2010
ISTANBUL