Kadın ve erkek arasındaki manevi köklere bakacak olursanız bırakın iletişim kurmayı bir birimizi görebilmemizi bile şaşırtıcı bulacaksınız. Öyleyse ne yapabiliriz? Sadece şu – iletişim kurmak, fakat bu sefer bir değişiklik yapın ve doğru iletişim kurun.
Kadınlar Ne İster, filminde Nick Marshall (Mel Gibson), sıra dışı bir kaza sonucu aniden eşsiz bir yetenek kazanan: kadınların düşüncelerini “duymak”, şovenist bir çapkındır. Sonuç olarak Nick, onlar henüz istemeden kadınların arzularını yerine getiren bir adam oluverir. Bu “yeteneğin” bir çapkının ellerinde kötüye kullanılma ihtimali çok yüksektir; ancak hangi erkek kadınların düşüncelerini (sonunda) onları anlayabilmek için bilmek istemez ki ve hangi kadın, henüz ondan istemeden, erkeğinin arzularını yerine getirmesini istemez?
Peki, nasıl olur da kadınlar ve erkekler bu kadar farklılar? Biyolojik olarak cinsiyetler arasındaki tek fark, tek bir kromozomdur. Böyle minik bir fark bu derece bir uçurumu açıklayabilir mi? Ve açıklayabilseydi bile, kadınlar ve erkekler arasındaki kişilik ve düşünce üsluplarındaki bu fark için böyle bir özellik var mı? Fiziksel fark türlerin devamı için yeterli olamaz mıydı? Eğer evlatlarımızı birlikte büyüteceksek neden bir birimizi anlayamıyoruz? Doğanın, bir birimizi ihtiyaçlarını anlamamızı sağlaması daha mantıklı olmaz mıydı?
Kabala tabii ki doğanın anlayışı sağladığını açıklıyor, ancak doğadan kopmamız – insan doğamız – bizi diğer cinsin ihtiyaçlarına kör etti. Bir birimizi anlamamız için öncelikle nereden geldiğimizi ve burada bulunma amacımızı anlamalıyız. Öyleyse köklere bir geri dönelim.
Akılda tutulacak ilk şey realitede tek bir güç olduğudur. Bu güç yaşamı yarattı ve devamlılığını sağlıyor. Dolayısıyla, Kabalistler (haklı) olarak bu güce “Yaratan” diyorlar. Bu güç kendi doğasında iyilikseverdir; aksi takdirde daha başlangıçta hiçbir şey yaratmazdı. Ve vermek arzusunu gerçekleştirmek için tek bir ortak ruh yarattı. Bu ruhun tek görevi Yaratan’ın vermek istediği bolluk, iyilik ve zevki almaktır. Kabala’ya göre, Yaratan, veren güç realitenin erkek parçasının manevi kökü ve ruhun bolluğu alma arzusu realitenin dişi parçasının manevi köküdür.
Ancak bu, hikâyenin sonu değil sadece başlangıcıdır. Tasarlanmış bolluğu o (tek) ruha vermek için, ruh Yaratan gibi olmalıdır. Bunu yaparak Yaratan’ın sahip olduğu her şeye sahip olacak – sonsuzluk.
Ruhun, Yaratan gibi olma durumunu gerçekleştirebilmesi için Yaratan’dan kopması lazım ki sonradan bu durumu kendi başına gerçekleştirebilsin. Eğer kendi gerçekleştiremezse, bu Yaratan’ın işi olacak ruhun değil ve bu şekilde ruh, kendi hiçbir şey gerçekleştirmemiş olacak.
Ruha almayı ve vermeyi öğretmek için Yaratan onu iki parçaya ayırır, dişi yarı ve erkek yarı. Sonradan, bu yarım parçalar daha da bölünerek milyarlarca parçaya ayrıldılar. Her bir parça bu dünyada bir kadın ya da erkeğin içine “aşılandı”. Dişi parçalar bu dünyadaki kadın ruhların kökleri ve erkek parçalar da erkek ruhların kökleridir.
Bunların hepsi tek bir sonuca varıyor: erkek ve kadın arasındaki fark Yaratan ve yaratılış, ruh arasındaki farktır. Bu esas olarak farklı kök, kadın ve erkek arasındaki fiziksel, duygusal ve yaşamdaki dış görüntümüzün temel farkını belirler. Başka bir deyişle, kadınlar ve erkekler temel olarak farklı manevi sistemlere aitler ve dolayısıyla, bu dünyanın seviyesinde denediğimiz sürece aramızdaki boşluğa asla köprü kuramayacağız. Birleşmek için köklerimizi birleştirmeliyiz—Yaratan ve yaratılış.
Ancak Kabala, sizi gemileri karaya oturmuş durumda bırakmıyor. Kafalarımızı duvara vurmaya devam etmektense, kadınlar ve erkekler arasında manevi sisteme benzeyen bir ilişki inşa edebiliriz. Bir başka deyişle, Yaratan ve yaratılış arasında var olan ilişkinin aynısını inşa edebiliriz. Bu durumda, bizleri şimdiye kadar ayıran bu mutlak farklar birliğimizin temeli haline gelir.
Bu nasıl olur? Maneviyatta, en önemli element, manevi süreci harekete geçiren güç arzudur. Önceden var olmayan bir arzu olmadan, Yaratan ruh için hazırlanmış bolluğu veremez. Ruhta hazla dolma ihtiyacı ortaya çıktığı anda, bu ihtiyaç gizli bir “manevi musluğu” açar ve cömertlik akmaya başlar. Problem, erkek parçanın, yani ruhun veren parçasının, bu cömertliği harekete geçirmek için onu uyandıracak bir şeye ihtiyacı vardır. Bu olmadan erkek parça hareketsizdir, tıpkı Yaratan gibi, vermek isteyen ancak alıcı parçanın istemesini bekleyen.
İşte burası ruhun dişil parçasının aktif olduğu yerdir. Dişil parçanın rolü, erkek parçanın Yaratan’a doğru ilerlemeyi istemesini ve Yaratan’ın vermek istediği hazla dolmasını sağlamaktır. Sadece ruhun bu iki parçası ortak amaca yönelik birlikte çalışırlarsa, bir birlerini tamamladıkları ve hazla doldukları eksiksiz bir manevi yapıda bağ kurarlar.
Kadınlar ve erkekler manevi amaca doğru birlikte çalışırlarsa bağlarını tamamen farklı bir seviyede oluştururlar, manevi seviyede. Bunu yaparak, dünyevi anlaşmazlık ve farklılıklarının üstüne çıkarlar, çünkü yaşamlarını memnunlukla dolduran daha yüksek bir amaçları vardır. Bir erkek ve kadın daha yüksek bir gayeyi edinmek amacıyla bağlandığında aralarında realitede var olmayan manevi bir kab yaratırlar. Bu kab ne erkek ne de dişildir, sadece içinde yüce bolluğu kabul ettikleri yeni bir kabdır, ebedi ve tamamlanmış.
Böyle bir yaşam yalnız edinilemez. Karşılıklı manevi gelişimi anlayan çiftler bir birlerine en kıymetli hediyeyi verebilen mutlu çiftlerdir. İlişkileri daha derin ve gerçek anlam edinir ve mutluluk ve doyum yolunda birlikte yürürler.
İyi yolculuklar!
MICHAEL LAITMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder