12 Şubat 2010 Cuma

Kelam Damlası: Tövbe: İçsel Transformasyon


Tövbe denilince aklımıza hemen dinsel seviyedeki kimi dualar eşliğinde yapılan eylem veya verilen söz gelmektedir. Fakat, mana ilmi açısından tövbenin daha derin ve insanı hayatta bambaşka bir faza taşıyan anlamı vardır.


Hiç düşündünüz mü, tüm peygamberler insanlığı tövbeye çağırmıştır. Hatta İsa'nın ilk vaazı da şöyledir: "Tövbe edin, göklerin egemenliği yakındır." Peki nedir bu tövbe? Salt bir -meli, -malı listesinden oluşan bir dua mıdır, yoksa herhangi bir ibadethanede gözyaşı dökerek icra edilen kimi hareketler midir? Veyahut Tanrı'ya verdiğimiz bir söz müdür? Ama, dinlerde bunun kolaya kaçan bir yanıda var ki ne kadar bozsanız da binlerce kez tövbe etme hakkınız var. Yani, o anki haleti ruhiyenizle tövbe edip bunu unutup bir daha edersiniz ve bu iş bir nevi çocuk oyuncağına dönüşür. Hah bakın güzel bir kelime yakaladık: "dönüşür." Bu tarz tövbelerle aslında siz hiç bir şeye "dönüşmezsiniz" ve davranışınızın özü de "değişmez."


Örneğin siz çok dedikodu yapan birisiniz. Bu da kimi vakit başınıza istenmedik işler açabiliyor. Sıkıştığınız yani kötü bir durumla karşılaştığınız ilk noktada hemen Tanrı'ya sığınıp tövbe ediyorsunuz. "Valla Allah'ım bir daha yapmayacağım." Fakat huylu huyundan vazgeçemiyor ve bir süre sonra yine dedikoduya başlıyorsunuz. Ve bu hikaye kısır döngü içinde gidiyor.


Halbuki, bizler Yaratan'ın suretiysek, onun özelliklerini kendi özgecil benimizde taşıyoruzdur. Bu manada, durup bir an içimize gözlerimizi çevirip neden dedikodu yapma gereği duyduğumuzu soralım. Hatta, dedikodularımızın genel olarak kimler ve ne hakkında olduğunu da bulursak önemli bir adım atmış oluruz.

Gözlemlere dayanarak söylemeliyim ki insanlar genelde iki nedenden dedikodu yaparlar. Birincisi, karşı tarafla konuşacak pek mevzunuz olmadığında ya da kendinizi birisi ile verimli diyalog kuracak kadar yeterli saymadığınız anda, araya kafadan atma sözlerde katarak yaptığınız dedikodu vardır. Peki, illa konuşmak mı gereklidir? İlla ki bir sohbet ortamında susmadan bir şeyler mi anlatmalı? İlla ki bir fincan kahvenin yanında anlatacak bir masalınız mı olmalı? Susarak da o anın tadını çıkarabilirsiniz. Ya da sadece karşı tarafı dinleyerek. Kendinizi üstün ya da dolu biriymiş gibi göstermeniz için sürekli bir şeyler anlatmanız gerekmez. Öyle bir insansanız bunu başkalarına kanıtlamanız gerekmez. Siz hiç doğada bir çam ağacının çam ağacı olduğunu kanıtlamaya çalıştığını gördünüz mü?

İkinci tür dedikodu ise başka kişilerin yaşamları veya karakterleri hakkında -çoğu vakit çekememezlik veya önyargı ile- yaptığımız söylemlerdir. "Ay biliyor musun falanca gitmiş yeni araba almış, nerden buluyorsa o kadar parayı?" " Aman canım kesin zengin birini bulup yoluyordur." Bu ve benzeri tarzda vaktimizi ve zihnimizi boşa harcadığımız söylemler...Önceki örnekteki konuşmada aslında dedikoduyu yapam iki şahısta kendi arabalarının olmasını veya yeni bir araba almayı istemektedirler. Fakat bunu yapamadılarından kendi egolarını başkaları üzerinden tatmine gitmektedirler. " Ne buldu o adamda, aman nesiyle evlendi ki?" Aaa, yoksa bunu söyleyen kişi bekar mı, acaba bir eş bulamadığından muzdarip olan egosu çamur atıp kendini düzleme çıkarmaya çalışmasın?


Bu arada bir şeyi daha yeri gelmişken belirtmekte yarar var: Evrende her şey bumerang gibi bizlere geri dönüyor. Eğer siz biri ile bir başkasını çekiştiriyorsanız, bilin ki aynı şahıs başka bir zaman diliminde başka bir şahısla sizi de çekiştirecektir.


Peki, bu kadar detaylı örnekten sonra tövbeye geri dönelim. Dedikodudan muzdarip olunca geçip Tanrı'ya vahlanmanın bir faydası olmadığını anladık. Yapmanız gereken geçip sessiz bir yere kendi içsel benliğinize sormanız. "Bir dakika, ben bunu şunu dedim çünkü o an şöyle hissettim, peki neden öyle hissettim, hmm, demek kendimi şu konuda eksik bulduğum için kızgınlık yaşadım. Ama Yaratan her şeyi eşsiz yaratıysa ve ben olmam gereken yerdeysem böyle hislere kapılmam sadece bana zarar verir." Gördünüz mü? Nedene ve atılacak adıma ulaştık.


Ve bir şeyleri değiştirmeye başladık. Evet değişim...Ve kendi hareketlerimizi, bakış açımızı negatif güçlerden kurtarıp pozitife çektiğimizde başka bir ben'e dönüşmeye başladık. Ya da sadece tek bir konuda bunu yaşadık. Örneğin artık boş konuşmuyor ve başkaları hakkında tam kötü bir söz sarfedecekken susuyor ve kendimizi dinliyorsak, biz bu dedikodu konusunda ıslaha eriyoruz demektir. Kısacası tövbe etmiş oluyoruz.


Kabul ilminde tövbe, aslında aksiyon içeren bir kelimedir. Değişim ve dönüşüm manalarını barındırır. Kendinizde noksan bulduğunuz her ne ise, onu ele alıp ıslaha başladığınız noktada siz zaten iyiye olan niyeti beyan edip aksiyona geçmişinizdir. Yani tövbe etmişinizdir. Bu sebepten İsa, insanlara değişin ve Yaratan'a dönüşün dedi. Musa, İbrahim, Muhammed ve pek çok peygamber tüm insanlığı değişime davet etti. Yaratan'ın ışığını giyinerek özgecil benimize dönüşümümüzdür asıl tövbe...


Noksan olduğunuz bir yönünüzü bulup en azından bu hafta onun üzerinde içsel bir çalışma yapmaya başlayabilirsiniz ve tövbeniz de o an da devreye girmiş olacaktır.


Burcu A.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder