Bizlere en güzel örneği teşkil eden evrene baktığımızda her şeyin artı ve eksi'den oluştuğunu görüyoruz. Yani eril ve dişil...
Her insanın içine derinlemesine baktığınızda eril ve dişillik hallerini görebilirsiniz. Öyle ki, mana ilmi açısından bakıldığı vakit, günümüzde eşcinsellik olarak adlandırılan cinsel seçimlerin bile buradaki tarafların birinin daha ağır basmasından kaynaklanan bir durum olduğu gözlemlenir. Ne yazık ki, "ilahi" ve "kutsal" (!) olarak adledilen üç büyük dinin eşcinselleri dışlayan bir tutumları vardır. Mana ilmi açısından ise, bu bir nevi kendinizi dışlamanız anlamına gelir. Çünkü, bu evren de her şey ve hepimiz, öz olarak, birbirimizden yansımalar taşıyoruz.
Eril ve dişil olgularının önemine yeri geldikçe hep değineceğiz. Ancak, başlangıcı, sanırım epey bir tabu olan soru ile açalım...Tanrı'nın cinsiyeti var mıdır? Her ne kadar pek çok dil'de Tanrı sözcüğü nötr ya da eril olarak geçse de, esasen Tanrı'nın cinsiyeti hem var hem de yoktur. Şöyle devam edelim. Bütün kainat, Tanrı'nın düşüncesinden oluştu. Yani, evrendeki her sistemde, her bireyde, her kozmik olayda Yaratan'ın aksini görmemiz mümkündür. Peki, yaratılan evren de her şey artı ve eksi/ eril ve dişil olduğuna göre... O halde, Yaratan'ın kendisi de hem eril hem de dişildir diyebiliriz. (esasen nötr olma hali de vardır, fakat konu derinleştikçe farklı bir makale de ele alacağım.)
Yaratan önce her şeyi düşündü. Ve düşüncede mükemmeli tasarladıktan sonra aksiyona geçti. Kutsal Kitap'lara baktığımız vakit, Yaratan insanoğlunu yaratcağını söylediği vakit, meleklerden ses yükselir: "Biz yetmiyor muyuz, kan dökecek başka birilerini mi istiyorsun, yeryüzünde düzeni bozacak birini mi yaratcaksın" derler. Yaratan ise, özet geçersek, şöyle der. "Hayır, o hatasını anlayıp tövbe edip değişime açık olabilecek." Çünkü Yaratan Düşünce'de her şey tamam ve mükemmeldir.
İşte, Yaratan'ın "düşünce" yönü "eril", ancak aksiyonu gerçekleştirecek olan ve kimi vakit düşünceye karşı çıkacak olan yönü ise "dişil" dir.
Peki, örneğimizi biraz daha günümüze uyarlayalım. Diyelim, bu akşam için şöyle düşünüyorsunuz: "ay, eve gidip bir kahve yapıp film izleyeyim." Bu, düşüncenin oluştuğu eril yönünüzdür. Fakat, hani içeride bir ses vardır ve şunu der: "Ya, dur bakalım, gidince daha yemek yapacaksın, yerleri sileceksin, nerde vaktin olacak ki?" İşte bu, aksiyonu gerçekleştirecek olan ancak kimi vakit de eril yönünüzü eleştiren sizin "dişil" tarafınızdır.
Eğer siz, film izlemeyi sadece düşüncede yaratıp aksiyona geçirmezseniz, yalnız eril tarafınız hareket etmiş olur. Fakat, evinize gidip kahvenizi hazırlarken ve filmi izlerken dişil yönünüz harekete geçmiştir.
Adem ile Havva hikayesi de şimdi size bir şeyleri çağrıştırıp açıklıyor mu?
Aslında tüm kutsal kitap tek bir adam'ın ıslahından bahsettiğine göre, ordaki meselde bizlere aktarılmak istenen de, insanın eril ve dişil yönü idi. O hikayeyi bir kere de bu açıdan bakıp okursanız, mana'nın ifşa olduğunu fark edeceksiniz.
Ve bir şey daha var: Düşüncenizde her şeyi yapabiliyorsunuz değil mi? Örneğin ben, düşüncemde şu an Cape Town'da yürüyebilir veya kendimi bir sahilde bulabilirim. Bu, sizin eril yönünüzdür. Yaratan düşüncesi dediğimiz yönünüz...Günümüzde New Age akımlarının kaptığı en önemli ilke budur, tüm teorilerini bunun üzerinden yürütürler. Aslında, haksız da sayılmazlar; ki çoğu bilgileri zaten Zohar'dan bölük pörçük alıntılardır.Ne var ki, New Age akımının en büyük yanlışı, Bizler ufak Tanrılarız fikri ile dolaşmalarıdır. Halbuki, bu onları sadece ıslah olmaya yeni adım atan Adem seviyesinde tutar. Çünkü bizler, Yaratan'ın bu dünyadaki halefinden, ışığının yansımasından ibaretizdir.
Eril ve dişil olma haline ilerdeki konularımızda da yer vereceğim. Bu bağlamda, lutsal kitap metinlerinin (hangi dinde olursa olsu fark etmez) Yaratılış bölümünü okumanızı tavsiye ediyorum. Mana ilminin bakışı ile daha farklı anlamlar keşfedeceğinizi umuyorum.
Burcu A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder