ARZULAR VE DÜŞÜNCELER
(Bu makale bir derste geçen konuşmalardan alıntıdır)
Gimar Tikun’da ki bir insan gibi düşünmeye çalış;
Bir tane basit prensip var: Gimar Tikun’da ki bir kişi gibi düşünmek. Çok kolay bir şey.
Bizim Yaratan gibi düşünmek için harcadığımız çaba, O’nun “aklına girebilmek”, duamız bu olacak. Buna Man’ı yükseltmek denir ve bu halimizden Ohr Makif’i üzerimize çekeriz.
Ne kadar doğru yaptığımız önemli değil; bir çocuğun oyuncaklarıyla oynarken kendisini büyümüş bir insan gibi sanması gibi. Elbette doğruluğunu bilemeyiz ama bu saran ışığı çekmek yeterlidir.
Dolayısıyla her hareke, davranış ve düşüncede, herhangi bir şeyi yapmadan önce kişi düşünmelidir. Örneğim canım bir bardak su çekti; “Herkesin var mı?”. Etrafta şişelerce su olsa da, önemli değil. Düşüncem davranışımdır ve düşüncem ıslah eder.
Bu yüzden her yaptığımız şeyde düşünmeliyiz: herkesin var mı? Belki dostumun bir tanesinde yoktur ve alıp ona verebilirim? Sadece bu düşünceden sonra kendi ihtiyacım olanı alabilirim. Bu düşünce olmadan alamam. Prensip budur ve her şeyde bu şekilde davranmalıyız.
Yaratan’ı buna dâhil etmek;
Daha büyük bir problem var. Dostlarım yanımda, onları sürekli görüyorum. Her zaman onlar içinde var olduğumu düşünmek istesem bile, hala bir problem var; Yaratan’ı bu işin içine dâhil etmek zorundayım. Yoksa bu davranış tümüyle yanlış olur ve kutsallığın tam tersidir. Yoksa sadece komünist bir toplum olma yolunda mesafe alınır – son nesil yolunda değil.
Dolayısıyla ne kadar çok düşüncelerimle çaba sarf eder, davranırsam o kadar çok maneviyatım gelişir. Bunun ne olduğu önemsizdir, saçma bile olabilir. Ne kadar anladığım önemli değildir, bir çocuk gibi. Önemli olan harcadığımız çabadır, ne kadar zeki ve kurnaz olduğumuz değil. Aslında insan ödülünü böyle alır bu özelliği edinerek.
Herkeste var olduğunu kontrol etmek ne demektir?
Kontrol etmek demek düşünmek demektir. Tüm dostlarıma gidip tek tek senin suyun var mı diye kontrol etmiyoruz. Düşüncelerimde sanki tüm dostlarımda varmış gibi ve bundan eminim aralarında her kim istiyorsa oda alabilir, tıpkı benim gibi. Bunu düşünmek ve istemek yeterlidir.
Hocalarımız bu yüzden kitaplarında; eğer yeryüzünde en çaresiz ve ücra köşesinde ki bir kişide yoksa bu dünyadan kendim için bir şey almam yasaktır. Gimar Tikun’un iç ıslahı budur. Bu şekilde düşünmemiz gerekir ve bu düşünce o dereceden ışığı çeker. Çok kolay. Teknik gerçekten çok basit; ışığı üzerine çek ve eğer gerçekten istiyorsan ışık o dereceden gelir.
Şimdi susadım. Gerçekten biraz su istiyorum. Davranışlarımın sırası nedir?
Öncelikle arzulamadığın bir şeyse konuşacak bir şey yok. Arzulaman çok iyi. Suyu içmeden önce kendimi kolektif kli’nin bir parçası olarak hissederim. Kolektif kli’nin parçası olmak şöyledir; eğer herkeste var ise o zaman kendime alabilirim, eğer herkesin yoksa o zaman kendime almam. Eğer her birimiz birbirimizi bu şekilde bağdaşlaştırırsak ve destek olursak Yaratan’ı içinde hissedebileceğimiz bir kli oluştururuz. Bunun için çaba sarf ediyoruz ve buna Yaratan’a haz vermek denir. O yaratılanların arasında ortaya çıkmak istemektedir. Aşağıda olanlarla, bu demektir, zira aşağıdakiler O’nun ortaya çıkabileceği ıslah edilmiş bir kliyi O’nun formuna/seviyesine aynı olacak şekilde bir araya getirmelidirler.
Kişinin rolü diğerleriyle eşit form edinerek bağ kurmak ve ihsan edebilmek. Dolayısıyla davranışım ve üzerime çekmek istediğim ışık; bunların hepsi Kli’yi inşa eder.
Yaratan var ve ben varım, toplum var, davranışımız var – yani her şey var. Bu düşünceleri ne kadar içimizde barındırırsak o kadar ohr makif çekeriz. Düşüncenin gücü dünyadaki en büyük güçtür. Havanın nasıl değişeceğini hemen göreceksiniz, içimizde bir ateş yanmaya başlayacak. Bu hepimizin içinde hissedildiği ve bağ oluştuğu zaman herkes çok derin şeyler hissetmeye başlayacak.
Henüz o dereceye ait değiliz, nerede olduğumuz bile önemli değil. Çocuklar nasıl oyun oynarlarsa o şekilde oynamalıyız. Bunun adı “oyun”! İsteğimiz yetişkin olmak; yoksa buna oyun diyemeyiz. Aktörler gibi rol yaparak oynamak değil. Çocukların oynadığı gibi oynamalıyız. Gerçek olduğuna inanarak hareket etmeliyiz.
Yaratan’ı buna nasıl dâhil edebiliriz?
Yaratan’ı dâhil etmek çok kolay: “Neden yapıyorum?”, düşüncemin başı ve sonu bu soru olmalı. Arada ise kişi hareketi yapar.
Düşüncemin başında – “Burada ne işim var? Şimdi yapacağım şeyi neden yapıyorum? Beraber olduğum bu insanlardan ne alıyorum?” Belki de daha derin düşünmek gerekir; “Ben kimim? Ben neyim?”. Sonunda başka bir çaremiz yoktur; Yaratan’la bağ kurmak zorundayız, Yaratan’ı keşif etmek zorundayız. Bunu kendimize nasıl açıkladığımız önemli değil, zaten Yaratan’ı bir amaç olarak belirlersek bu noktadan başlayabiliriz.
Şimdide “yapmam” lazım. Dostlarımla bir bağ kurmalıyım çünkü grup bir kli’dir ve Yaratan’ın ortaya çıkması için bir gerekliliktir. O’nu ancak Kli’nin içinde keşfedebilir ve O’nunla bağ kurabilirim. Başka bir yolu yoktur. Ancak grupta Yaratan’la bir eşitlik sağlanabilir; O ihsan eder ve bende ihsan ederim. Diğer ruhlara nasıl ihsan edebilirim? Bunu yapabilmek için tek kli’ye tutunurum, yani gruba bağlanırım, aslında Yaratan’ın ortaya çıkması için bu gerekli bir koşuldur.
Dolayısıyla Yaratan’la başlar ve O’nunla bitiririm ve ortada grupta yapılan davranış vardır. Bu olmadan başlayamazsınız, eğer başlarsan bu davranış klipa olur.
Yaptığım davranışın nedenini açıklamalı mıyım?
Kalbindekileri asla başkasıyla paylaşmamalısın, bu yasaktır! Kitapları çalışırken genel olarak nasıl davranmamız gerektiğini konuşuruz. Hepimiz bu formülü öğrendikten sonra bu içimizde gizli kalmalı ki klipanın tutunabileceği bir yer olmasın. Henüz bir perde tarafından korunmuyoruz ve aramızda istesekte istemesekte kıskançlık var, çünkü doğamız böyle.
Diyelim ki bir bardak su içeceğim davranışımın sırası ne olmalı? Gerçekten alıp haz duymak istiyorum, buna izin var mı yok mu?
Suya ihtiyacın varsa ya da bunu ihsan etmek için içeceksen izin var. İhsan etmek demek, bir şeyi bir başkasına haz vermek için kabul etmek demektir. Bundan bahsetmiyoruz, bu ölülerin diriltilmesinden sonra olabilir.
Bu dünyadan almam gereken şey ihtiyacım olandır. O bir bardak suya ihtiyacım var susuz yaşayamam. Hangi koşulda almam gerekir? Eğer dünyada benim durumumda olan herkesin suyu varsa, o zaman o suyu alabilirim. Tüm dünyadaki insanlardan bahsetmiyoruz Gimar Tikun’daki hesaplamalardan bahsetmiyoruz, şu an kendimiz için olan hesaplamalardan bahsediyoruz. Eğer kendimi maneviyata göre ayarlamaya çalışıyorsam bunu kendi cemaatime yönelik yapmam yeterlidir. O zaman şöyle düşünmek gerekir: Şu anda grubumdaki tüm insanlarda bu imkân var mı? Dolayısıyla ben içebilir miyim? Yaklaşımımız bu.
Neden böyle bir yaklaşım gerekmektedir? Bu yaklaşımla ne yapıyorum? Eğer amacım iyi bir insan olmak, arkadaşlarımın gözünde yüce ve düşünceli bir kişi olmaksa; bu tür bir niyet kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı sadece ama sadece Yaratan’a daha yakın olabilmek için yaparız, Yaratan’a haz vermek için.
Gerçek istediğim bumu? Gerçek amacım bumu? Aslında değil. Kendimizi kontrol edecek olsak aslında Yaratan hiç kimsenin umurunda değil! Ama fark etmez! Sadece bu şekilde olmasını istiyoruz ve böyle düşünüyoruz. “Oyun oynamak” budur.
Oyun oynamak olarak adlandırılmayan bir hal daha vardır. Örneğin bir halterci gibi; ağırlığı kaldırıp kaldıramayacağını bilmez. Bu oyun değildir çünkü elinde hesaplanmış veriler vardır. Ağırlığı tartmıştır ve neye doğru ilerlediğini bilir, burada kişiye bağlı olmayan bir şey yoktur. Sonuç kişiye bağlı değildir ama rakamları bilmektedir.
Biz ise “sanki” kavramıyla yapıyoruz. Bu yüzden oyun olarak adlandırıyoruz. Yaratan’a doğru ilerlemek istiyoruz, O’na benzeyebilmek ve tutunabilmek.
Bunu nasıl isteyebilirim?
Eğer bunu gerçekten isteseydim zaten o seviyede olurdum. Bu yalandan utanmamalıyız, çünkü kişi bu koşuldan derece derece yükselir ve bu yalan olarak kabul edilmez.
Emin olmak yeterlimidir?
Aslında herkesin var mı yok mu bilmiyorum. Mesela yemek yerken yapmaya çalıştık. Herkes yemeğe oturmadan önce bekledi ve gördük; herkesin yemeği var ve ondan sonra yemeğe başladık.
Bekleyip düşünmemiz lazım. Ancak o zaman bir davranış söz konusudur. Tekrar su örneğine bakalım, her şeyi elbette aklımızda yapıyoruz, gidip tek tek herkesin içecek suyu var mı diye gidip kontrol etmiyoruz.
Düşünceyi Yaratan’la bağlayarak bitiririz. Tüm dostlarımın içecek suyu arzuladıklarında var mı?
Bu nasıl bir sınamadır?
Tamam, düşündüm, hepsi su arzularlarsa var, tamamdır; bu şekilde olmamalı. Ancak bir efor sarf etmeyi arzulayarak, man yükseltmek gerekir.
Bir arzumun olması çok iyi bir şey. Şimdi bu arzuyu yönlendirip bir çaba sarf edebiliriz. Arzuyu sadece kendimi tatmin etmek için kullanmam. İçimde ortaya çıkan arzu, yaratılanın özüdür. Bu arzunun ortaya çıkması çok iyi bir şey çünkü şimdi ıslah edebilirim. Üzerine bir masah koyup zivug de haka yapmaktan ve ihsan için almaktan bahsetmiyorum, bu çok ileri safhalarda. Şu aşamada bunu yapamayız.
“Her şey Yaratan’dan geliyor” dememiz şu aşamada mümkün değil çünkü şu an bunlar sadece laf. Tüm ıslahlardan sonra; Yaratan’la bağım oluştuktan sonra ancak “Her şey O’ndan gelir” demek bir şey ifade eder. Bu noktaya geleceğiz.
Yanımda üç kişi var. Suları var mı yok mu kontrol etmeli miyim, yoksa sadece düşünmem yeterlimidir?
Sadece düşünmeniz yeterli, kontrol etmeniz gerekmiyor. “Dostların arzularlarsa suları var” sonra iç suyunu.
Peki, bu yalan olmaz mı?
Yalan ya da değil, kontrol etmek budur. Elinden geldiğince bu düşüncenin derinliğine in, zorluk yaratmana gerek yok. Bu düşünceler bir arada olmamız için fırsattır. Ancak bir bütünün parçası olursak aramızda Yaratan’ı hissedebiliriz.
Peki, düşünceyle davranış arasındaki ilişki nedir?
Düşünce maneviyatta davranıştır. Birisine su vermek ya da benim su içmem bir davranış değildir. Davranışım içinde oluşan arzuyla ne yaptığımdır. Esas davranış budur.
TES çalışırken bir ratzon’la veya masahla ilgili şeyler öğrendiğimiz gibi. Eğer manevi davranışlardan bahsedersek, iç eforumuz davranış olur - elimle, bedenimle yaptığım davranışlardan bahsetmiyoruz.
Kendimizi grup ve Yaratan’la tek bir davranışta bütünleştirerek özgecil bir davranış yapmak için konsantre olmalıyız. Bu seviyede grup, ben ve Yaratan tek olur ve her şey iki taraflı özgecil davranış olarak oluşur. Gerçek durum bu. Sadece bu koşulda yaşama arzusu edinmeliyiz. Önümüze çıkan her şeyi, her arzuyu bu şekilde değerlendirirsek buna davranış yada yapmak denir.
Kişi her zaman nasıl bu tür şeylere hazır ve tetikte olabilir?
Grubun genel düşüncesine bağlı. Eğer hepimiz bu şekilde düşünürsek, sende bu şekilde düşünmeye başlarsın. Kelimeler olmadan bu düşünceleri diğer kişilerden edinirsin ve istesende istemesende öyle olursun. Bu toplumun birey üzerindeki etkisidir.
Rav Yusuf Kisma’nın dediği gibi; “Eğer inekleri düşünen insanlar arasında olursam bende inekleri düşünürüm. Eğer manevi şeyleri düşünen insanların arasında olursam, bende manevi şeyler düşünürüm.” İnsanların ağızlarından çıkan sözler değil, kişiler arasındaki o bağ herkes üzerinde işler. Hepimiz yoğunlaşmış bir düşüncenin alanı içerisindeyiz ve bu hepimizi etkiliyor. Bu o kadar etkilidir ki Baal Hasulam öğrencilerine Yidiş dilinde öğrettiğinde bazı öğrencileri bu dilden hiç anlamamalarına rağmen onlara öğretmeye devam etti; düşünceleri etraftan sözler olmaksızın alacaklarını söyledi. En ileri öğrencisi bu dili hiç anlamayan ve ısrarla çalışan Irak’lı bir Arap’tı.
Nerede düşünce ve nerede davranış olarak yapmalıyım?
Hayatımızı öyle düzenlemeliyiz ki tüm davranışlarımız herkese eşit şekilde özgecil olmalı, özellikle Sitrin’de ki bir haftalık buluşmamızda. Bu özgecil davranış, düşünce her zaman herkesi dâhil etmeli. Sadece bir grup insanı düşünemeyiz, kesinlikle kendimizi de düşünmemeliyiz. Herkesi, tüm grubu. Davranışlar böyle olmalı.
Arkasında hareket olmayan bir düşünce yalan mıdır?
Hareket olmayan bir düşünce elbette bir sonuç yaratmaz. Doğru ya da yanlış yaptığımızı bilemeyiz, şöyle mi yada böylemi olmalı bilemeyiz. Tabi ki bu demek değil ki sağ sola koşturup “Su içmek ister misin?” diye herkese soracağız.
Genel olarak insanlara karşı içimizde bir ilgi oluşturmalıyız. Özellikle şimdi bir şey istiyorsan aklında davranmalısın. Yoksa büyük bir grupta herkesi kontrol etmek mümkün değildir. Davranışın düşünce olmadan yapılmasına yalan dediğim zaman demek istediğim şu; bu davranışa ulaşamayacağımız, bu davranışın oluşamayacağından bahsediyoruz. Ama düşüncelerimizde bunun gerçekten olabilmesini, oluşabilmesini istiyoruz. Dolayısıyla düşünce olarak sürekli yapmalısınız, fiziksel olarak değil.
(Bu makale bir derste geçen konuşmalardan alıntıdır)
Gimar Tikun’da ki bir insan gibi düşünmeye çalış;
Bir tane basit prensip var: Gimar Tikun’da ki bir kişi gibi düşünmek. Çok kolay bir şey.
Bizim Yaratan gibi düşünmek için harcadığımız çaba, O’nun “aklına girebilmek”, duamız bu olacak. Buna Man’ı yükseltmek denir ve bu halimizden Ohr Makif’i üzerimize çekeriz.
Ne kadar doğru yaptığımız önemli değil; bir çocuğun oyuncaklarıyla oynarken kendisini büyümüş bir insan gibi sanması gibi. Elbette doğruluğunu bilemeyiz ama bu saran ışığı çekmek yeterlidir.
Dolayısıyla her hareke, davranış ve düşüncede, herhangi bir şeyi yapmadan önce kişi düşünmelidir. Örneğim canım bir bardak su çekti; “Herkesin var mı?”. Etrafta şişelerce su olsa da, önemli değil. Düşüncem davranışımdır ve düşüncem ıslah eder.
Bu yüzden her yaptığımız şeyde düşünmeliyiz: herkesin var mı? Belki dostumun bir tanesinde yoktur ve alıp ona verebilirim? Sadece bu düşünceden sonra kendi ihtiyacım olanı alabilirim. Bu düşünce olmadan alamam. Prensip budur ve her şeyde bu şekilde davranmalıyız.
Yaratan’ı buna dâhil etmek;
Daha büyük bir problem var. Dostlarım yanımda, onları sürekli görüyorum. Her zaman onlar içinde var olduğumu düşünmek istesem bile, hala bir problem var; Yaratan’ı bu işin içine dâhil etmek zorundayım. Yoksa bu davranış tümüyle yanlış olur ve kutsallığın tam tersidir. Yoksa sadece komünist bir toplum olma yolunda mesafe alınır – son nesil yolunda değil.
Dolayısıyla ne kadar çok düşüncelerimle çaba sarf eder, davranırsam o kadar çok maneviyatım gelişir. Bunun ne olduğu önemsizdir, saçma bile olabilir. Ne kadar anladığım önemli değildir, bir çocuk gibi. Önemli olan harcadığımız çabadır, ne kadar zeki ve kurnaz olduğumuz değil. Aslında insan ödülünü böyle alır bu özelliği edinerek.
Herkeste var olduğunu kontrol etmek ne demektir?
Kontrol etmek demek düşünmek demektir. Tüm dostlarıma gidip tek tek senin suyun var mı diye kontrol etmiyoruz. Düşüncelerimde sanki tüm dostlarımda varmış gibi ve bundan eminim aralarında her kim istiyorsa oda alabilir, tıpkı benim gibi. Bunu düşünmek ve istemek yeterlidir.
Hocalarımız bu yüzden kitaplarında; eğer yeryüzünde en çaresiz ve ücra köşesinde ki bir kişide yoksa bu dünyadan kendim için bir şey almam yasaktır. Gimar Tikun’un iç ıslahı budur. Bu şekilde düşünmemiz gerekir ve bu düşünce o dereceden ışığı çeker. Çok kolay. Teknik gerçekten çok basit; ışığı üzerine çek ve eğer gerçekten istiyorsan ışık o dereceden gelir.
Şimdi susadım. Gerçekten biraz su istiyorum. Davranışlarımın sırası nedir?
Öncelikle arzulamadığın bir şeyse konuşacak bir şey yok. Arzulaman çok iyi. Suyu içmeden önce kendimi kolektif kli’nin bir parçası olarak hissederim. Kolektif kli’nin parçası olmak şöyledir; eğer herkeste var ise o zaman kendime alabilirim, eğer herkesin yoksa o zaman kendime almam. Eğer her birimiz birbirimizi bu şekilde bağdaşlaştırırsak ve destek olursak Yaratan’ı içinde hissedebileceğimiz bir kli oluştururuz. Bunun için çaba sarf ediyoruz ve buna Yaratan’a haz vermek denir. O yaratılanların arasında ortaya çıkmak istemektedir. Aşağıda olanlarla, bu demektir, zira aşağıdakiler O’nun ortaya çıkabileceği ıslah edilmiş bir kliyi O’nun formuna/seviyesine aynı olacak şekilde bir araya getirmelidirler.
Kişinin rolü diğerleriyle eşit form edinerek bağ kurmak ve ihsan edebilmek. Dolayısıyla davranışım ve üzerime çekmek istediğim ışık; bunların hepsi Kli’yi inşa eder.
Yaratan var ve ben varım, toplum var, davranışımız var – yani her şey var. Bu düşünceleri ne kadar içimizde barındırırsak o kadar ohr makif çekeriz. Düşüncenin gücü dünyadaki en büyük güçtür. Havanın nasıl değişeceğini hemen göreceksiniz, içimizde bir ateş yanmaya başlayacak. Bu hepimizin içinde hissedildiği ve bağ oluştuğu zaman herkes çok derin şeyler hissetmeye başlayacak.
Henüz o dereceye ait değiliz, nerede olduğumuz bile önemli değil. Çocuklar nasıl oyun oynarlarsa o şekilde oynamalıyız. Bunun adı “oyun”! İsteğimiz yetişkin olmak; yoksa buna oyun diyemeyiz. Aktörler gibi rol yaparak oynamak değil. Çocukların oynadığı gibi oynamalıyız. Gerçek olduğuna inanarak hareket etmeliyiz.
Yaratan’ı buna nasıl dâhil edebiliriz?
Yaratan’ı dâhil etmek çok kolay: “Neden yapıyorum?”, düşüncemin başı ve sonu bu soru olmalı. Arada ise kişi hareketi yapar.
Düşüncemin başında – “Burada ne işim var? Şimdi yapacağım şeyi neden yapıyorum? Beraber olduğum bu insanlardan ne alıyorum?” Belki de daha derin düşünmek gerekir; “Ben kimim? Ben neyim?”. Sonunda başka bir çaremiz yoktur; Yaratan’la bağ kurmak zorundayız, Yaratan’ı keşif etmek zorundayız. Bunu kendimize nasıl açıkladığımız önemli değil, zaten Yaratan’ı bir amaç olarak belirlersek bu noktadan başlayabiliriz.
Şimdide “yapmam” lazım. Dostlarımla bir bağ kurmalıyım çünkü grup bir kli’dir ve Yaratan’ın ortaya çıkması için bir gerekliliktir. O’nu ancak Kli’nin içinde keşfedebilir ve O’nunla bağ kurabilirim. Başka bir yolu yoktur. Ancak grupta Yaratan’la bir eşitlik sağlanabilir; O ihsan eder ve bende ihsan ederim. Diğer ruhlara nasıl ihsan edebilirim? Bunu yapabilmek için tek kli’ye tutunurum, yani gruba bağlanırım, aslında Yaratan’ın ortaya çıkması için bu gerekli bir koşuldur.
Dolayısıyla Yaratan’la başlar ve O’nunla bitiririm ve ortada grupta yapılan davranış vardır. Bu olmadan başlayamazsınız, eğer başlarsan bu davranış klipa olur.
Yaptığım davranışın nedenini açıklamalı mıyım?
Kalbindekileri asla başkasıyla paylaşmamalısın, bu yasaktır! Kitapları çalışırken genel olarak nasıl davranmamız gerektiğini konuşuruz. Hepimiz bu formülü öğrendikten sonra bu içimizde gizli kalmalı ki klipanın tutunabileceği bir yer olmasın. Henüz bir perde tarafından korunmuyoruz ve aramızda istesekte istemesekte kıskançlık var, çünkü doğamız böyle.
Diyelim ki bir bardak su içeceğim davranışımın sırası ne olmalı? Gerçekten alıp haz duymak istiyorum, buna izin var mı yok mu?
Suya ihtiyacın varsa ya da bunu ihsan etmek için içeceksen izin var. İhsan etmek demek, bir şeyi bir başkasına haz vermek için kabul etmek demektir. Bundan bahsetmiyoruz, bu ölülerin diriltilmesinden sonra olabilir.
Bu dünyadan almam gereken şey ihtiyacım olandır. O bir bardak suya ihtiyacım var susuz yaşayamam. Hangi koşulda almam gerekir? Eğer dünyada benim durumumda olan herkesin suyu varsa, o zaman o suyu alabilirim. Tüm dünyadaki insanlardan bahsetmiyoruz Gimar Tikun’daki hesaplamalardan bahsetmiyoruz, şu an kendimiz için olan hesaplamalardan bahsediyoruz. Eğer kendimi maneviyata göre ayarlamaya çalışıyorsam bunu kendi cemaatime yönelik yapmam yeterlidir. O zaman şöyle düşünmek gerekir: Şu anda grubumdaki tüm insanlarda bu imkân var mı? Dolayısıyla ben içebilir miyim? Yaklaşımımız bu.
Neden böyle bir yaklaşım gerekmektedir? Bu yaklaşımla ne yapıyorum? Eğer amacım iyi bir insan olmak, arkadaşlarımın gözünde yüce ve düşünceli bir kişi olmaksa; bu tür bir niyet kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı sadece ama sadece Yaratan’a daha yakın olabilmek için yaparız, Yaratan’a haz vermek için.
Gerçek istediğim bumu? Gerçek amacım bumu? Aslında değil. Kendimizi kontrol edecek olsak aslında Yaratan hiç kimsenin umurunda değil! Ama fark etmez! Sadece bu şekilde olmasını istiyoruz ve böyle düşünüyoruz. “Oyun oynamak” budur.
Oyun oynamak olarak adlandırılmayan bir hal daha vardır. Örneğin bir halterci gibi; ağırlığı kaldırıp kaldıramayacağını bilmez. Bu oyun değildir çünkü elinde hesaplanmış veriler vardır. Ağırlığı tartmıştır ve neye doğru ilerlediğini bilir, burada kişiye bağlı olmayan bir şey yoktur. Sonuç kişiye bağlı değildir ama rakamları bilmektedir.
Biz ise “sanki” kavramıyla yapıyoruz. Bu yüzden oyun olarak adlandırıyoruz. Yaratan’a doğru ilerlemek istiyoruz, O’na benzeyebilmek ve tutunabilmek.
Bunu nasıl isteyebilirim?
Eğer bunu gerçekten isteseydim zaten o seviyede olurdum. Bu yalandan utanmamalıyız, çünkü kişi bu koşuldan derece derece yükselir ve bu yalan olarak kabul edilmez.
Emin olmak yeterlimidir?
Aslında herkesin var mı yok mu bilmiyorum. Mesela yemek yerken yapmaya çalıştık. Herkes yemeğe oturmadan önce bekledi ve gördük; herkesin yemeği var ve ondan sonra yemeğe başladık.
Bekleyip düşünmemiz lazım. Ancak o zaman bir davranış söz konusudur. Tekrar su örneğine bakalım, her şeyi elbette aklımızda yapıyoruz, gidip tek tek herkesin içecek suyu var mı diye gidip kontrol etmiyoruz.
Düşünceyi Yaratan’la bağlayarak bitiririz. Tüm dostlarımın içecek suyu arzuladıklarında var mı?
Bu nasıl bir sınamadır?
Tamam, düşündüm, hepsi su arzularlarsa var, tamamdır; bu şekilde olmamalı. Ancak bir efor sarf etmeyi arzulayarak, man yükseltmek gerekir.
Bir arzumun olması çok iyi bir şey. Şimdi bu arzuyu yönlendirip bir çaba sarf edebiliriz. Arzuyu sadece kendimi tatmin etmek için kullanmam. İçimde ortaya çıkan arzu, yaratılanın özüdür. Bu arzunun ortaya çıkması çok iyi bir şey çünkü şimdi ıslah edebilirim. Üzerine bir masah koyup zivug de haka yapmaktan ve ihsan için almaktan bahsetmiyorum, bu çok ileri safhalarda. Şu aşamada bunu yapamayız.
“Her şey Yaratan’dan geliyor” dememiz şu aşamada mümkün değil çünkü şu an bunlar sadece laf. Tüm ıslahlardan sonra; Yaratan’la bağım oluştuktan sonra ancak “Her şey O’ndan gelir” demek bir şey ifade eder. Bu noktaya geleceğiz.
Yanımda üç kişi var. Suları var mı yok mu kontrol etmeli miyim, yoksa sadece düşünmem yeterlimidir?
Sadece düşünmeniz yeterli, kontrol etmeniz gerekmiyor. “Dostların arzularlarsa suları var” sonra iç suyunu.
Peki, bu yalan olmaz mı?
Yalan ya da değil, kontrol etmek budur. Elinden geldiğince bu düşüncenin derinliğine in, zorluk yaratmana gerek yok. Bu düşünceler bir arada olmamız için fırsattır. Ancak bir bütünün parçası olursak aramızda Yaratan’ı hissedebiliriz.
Peki, düşünceyle davranış arasındaki ilişki nedir?
Düşünce maneviyatta davranıştır. Birisine su vermek ya da benim su içmem bir davranış değildir. Davranışım içinde oluşan arzuyla ne yaptığımdır. Esas davranış budur.
TES çalışırken bir ratzon’la veya masahla ilgili şeyler öğrendiğimiz gibi. Eğer manevi davranışlardan bahsedersek, iç eforumuz davranış olur - elimle, bedenimle yaptığım davranışlardan bahsetmiyoruz.
Kendimizi grup ve Yaratan’la tek bir davranışta bütünleştirerek özgecil bir davranış yapmak için konsantre olmalıyız. Bu seviyede grup, ben ve Yaratan tek olur ve her şey iki taraflı özgecil davranış olarak oluşur. Gerçek durum bu. Sadece bu koşulda yaşama arzusu edinmeliyiz. Önümüze çıkan her şeyi, her arzuyu bu şekilde değerlendirirsek buna davranış yada yapmak denir.
Kişi her zaman nasıl bu tür şeylere hazır ve tetikte olabilir?
Grubun genel düşüncesine bağlı. Eğer hepimiz bu şekilde düşünürsek, sende bu şekilde düşünmeye başlarsın. Kelimeler olmadan bu düşünceleri diğer kişilerden edinirsin ve istesende istemesende öyle olursun. Bu toplumun birey üzerindeki etkisidir.
Rav Yusuf Kisma’nın dediği gibi; “Eğer inekleri düşünen insanlar arasında olursam bende inekleri düşünürüm. Eğer manevi şeyleri düşünen insanların arasında olursam, bende manevi şeyler düşünürüm.” İnsanların ağızlarından çıkan sözler değil, kişiler arasındaki o bağ herkes üzerinde işler. Hepimiz yoğunlaşmış bir düşüncenin alanı içerisindeyiz ve bu hepimizi etkiliyor. Bu o kadar etkilidir ki Baal Hasulam öğrencilerine Yidiş dilinde öğrettiğinde bazı öğrencileri bu dilden hiç anlamamalarına rağmen onlara öğretmeye devam etti; düşünceleri etraftan sözler olmaksızın alacaklarını söyledi. En ileri öğrencisi bu dili hiç anlamayan ve ısrarla çalışan Irak’lı bir Arap’tı.
Nerede düşünce ve nerede davranış olarak yapmalıyım?
Hayatımızı öyle düzenlemeliyiz ki tüm davranışlarımız herkese eşit şekilde özgecil olmalı, özellikle Sitrin’de ki bir haftalık buluşmamızda. Bu özgecil davranış, düşünce her zaman herkesi dâhil etmeli. Sadece bir grup insanı düşünemeyiz, kesinlikle kendimizi de düşünmemeliyiz. Herkesi, tüm grubu. Davranışlar böyle olmalı.
Arkasında hareket olmayan bir düşünce yalan mıdır?
Hareket olmayan bir düşünce elbette bir sonuç yaratmaz. Doğru ya da yanlış yaptığımızı bilemeyiz, şöyle mi yada böylemi olmalı bilemeyiz. Tabi ki bu demek değil ki sağ sola koşturup “Su içmek ister misin?” diye herkese soracağız.
Genel olarak insanlara karşı içimizde bir ilgi oluşturmalıyız. Özellikle şimdi bir şey istiyorsan aklında davranmalısın. Yoksa büyük bir grupta herkesi kontrol etmek mümkün değildir. Davranışın düşünce olmadan yapılmasına yalan dediğim zaman demek istediğim şu; bu davranışa ulaşamayacağımız, bu davranışın oluşamayacağından bahsediyoruz. Ama düşüncelerimizde bunun gerçekten olabilmesini, oluşabilmesini istiyoruz. Dolayısıyla düşünce olarak sürekli yapmalısınız, fiziksel olarak değil.
MİCHAEL LAİTMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder