ACİL İHTİYACIMIZ III: YENİ BİR FARKINDALIK –Yeşaya 1:21-31
Siyon adalet sayesinde, tövbe denerli de doğruluk sayesinde kurtulacak -1:27
Kurtuluş ve kurtarış kelimeleri hiç kuşkusuz Mesihi öğreti için esas olan kelimelerdi. Neden ve kimden kurtuluş diye hep sorulmuştur? Aslında kişinin kendi içinde bulunduğu “benine” olan köleliğinden kurtarılması, kurtuluşudur söz konusu olan. Mesih İsa’da insanlığa sunulan kurtuluş tablosu budur. Bu mümkün müdür? Müjde bunun mümkün olduğunun ilanıdır. Yalnız burada kişinin kendi kendine gayretleri ile sadece kendi sınırları içinde bir yerlere hareketi söz konusudur. Ama esas yüzde birlik bu alem içindeki görüşünü yüzde doksan dokuzluk görünmeyene çevirmesi işte bu kendi başına mümkün olabilecek bir şey değildir. Bu nedenle yüzde doksan dokuzluk alemden gelip yüzde bire inip yeniden yüzde doksan dokuza çıkabilen birisine müthiş bir ihtiyaç söz konusudur. Birisinin insanın bu yüzde birlikteki “benine” mahkumiyetinde, düşmüşlüğünde, günahlı ortamında bir bedel karşılığı kurtarılması esası büyük bir önem taşımaktadır. Elbetteki bu yine Yaratan’ın bütün kainatı formüllendirmesinde formüllendirdiği bir kurtuluş planıdır.
Yeşaya iki soruya cevap aramaktadır. Bunlardan ilki “sadık bir kent neden düşmüştür?”, ikincisi ise “sadık bir kent nasıl kurtulacaktır?”. Aslında sadık olan insanın “alma arzusu ile yalnız kendi için almayı istemesi” sadık olduğu ve aynı bahçede birlikte gezindiği Yaratanından kopmasına neden olmuştur. Aynı şekilde bu durumdan kurtulması da “alma arzusu ile yalnız kendi için değil Yaratan gibi ihsan etmek için almayı arzuladığında” ise yeniden Yaratan’a sadakat yolunu seçmiş olacaktır. Burada Mesih’in o kurtarıcılığı devreye girmektedir. Çünkü insana kendi benini ve durumunu göstermek için verilen bu uzaklaşma süreci yine Yaratan’ın Mesih’teki kurtarış planı ile karşılıksız bir biçimde bir ihsan olarak insana sunulmuştur. Burada insana düşen ya kendi kendine devam edip “acıların yolunda” Mesih’ten uzak Yaratan’dan ve Ruh’undan ayrı bir yaşam sürmek ya da Mesih’te kurtuluşu gönenerek Ruh’un rehberliği ile Yaratan’da “mananın yolunu” Yaratan’ın kurtuluş yolunu seçecektir. Bu her ne kadar kişinin kendi seçmesi gibi görünse de yürekleri hazırlayanın RAB’bin saran ışığı Kutsal Ruh’unun olduğu ve davetinde tamamen göklerdeki Baba’ya ait olduğu ve kurtuluş sunumunun böylelikle Mesih’te gerçekleştiği de yine alıcı verici bağlamında karşılıklı çekimin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Burada insan “hem kendince kendi seçmiştir”, “hem de esas o çekim anı geldiğinde” Yaratan’ın çekiminde yani Ruh’un yüreği hazırlamasında an geldiğinde kalp noktası açılmış ve Mesih içeriye girmiştir. .
YARATANDAN AYRILMA VE BOZULMUŞLUK
Sadık kent nasıl da fahişe oldu!
Yazılara bakıldığında samimi bir Mesih İnanlısının aslında ruhani manada Mesih İsa ile evli olması beklenmektedir. Bu aslında on emirde “zina etme” emri ile bağlantılıdır da. Yani zina etmek derken bunu yalnız cinsellik anlamında anlamak yanlıştır. Çünkü kişinin “O’ndan başkası yok” ilkesi doğrultusunda “Göklerdeki Babamızın” yerine koyduğu, yanına eklediği ya da O’ndan başkasına değer verdiği her nokta aslında zinadır. Bir manada eşini terk edip başkaları ile düşüp kalkan bir eş gibidir. Sadık değildir ve doğal olara bu zina ediyor anlamındadır. Yani fahişedir. Pavlus kendi öğrencilerine “sizleri el değmemiş bir kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım” demektedir. Bu bağlamda yani Mesih’le bir karakter evliliği söz konusu olmalıdır. Bu birbiri ile uzun yıllar yaşayan karı-kocanın artık birbirine benzemesi gibidir.
Ancak Yaratan benzeyişinde bir yaşam “Yaratan’a doğru gidişi” yani “İsrael” kelimesini doğru bir İsrael haline sokacaktır. Oysa burada İsrael açılmış olan kalp noktasını Yaratan’a yöneltmek yerine maddi bakış açısına çevirip dünyanın işleri ile ve elbette kurumları ile yürümeye başlamıştır.
İşte Yeşaya’nın ayna tuttuğu üç konuda kötü gidiş maalesef Yeşaya dönemindeki İsrael’e ruhani manadaki umutsuz durumu getirmiştir. “Yalnız kendi için alan İsrael” ve “Ruhsallığı ve ibadeti bile bencil arzulara tabi kılan İsrael” ve “işinde gücünde bile karaktersizliğe, rüşvete, yetim hakkı yemeğe, adaletsizliğe teslim olmuş İsrael”.
BOZULMUŞLUĞUN BAŞTAN AYAĞA KADAR YAYILIMI
Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi, hepsi rüşveti seviyor.
Türkçede güzel bir atasözü var “balık baştan kokar” diye ve bir başka deyişte “önderler değişirse milletler değişir, milletler değişirse önderler” değişir diye. Görüldüğü gibi kurtuluş kavramı da aslında toplumun tamamını ilgilendiren bir kavramdır. İsrael dikkat edilirse bir gurup olarak kurtuluşa davet edilmişti. Ve hiçbir zaman ferdi bir kurtuluştan bahsedilmemişti. Aynı şekilde Tora’da onlar bir aradayken verilmişti. Musa o birlikteliği çeken önderdi. Aynı zamanda Mesih İsa’da Mesih’e ait yeni doğuşlu, kurtuluşu gönenmiş ve manevi manada günahın üstüne Mesih’le çıkmış yine bir toplum söz konusudur. Yani önderleriyle birlikte bir cemaat. Bu nedenle İsrael kilisedir, kilise İsraeldir. Bu cemaat anlamındadır. Bir bina, bir kurum, bir sistem olarak düşünülmemelidir. Ama kadim antlaşmaya bakarsak gerçekten İsrael’in inişleri ve çıkışları resmedilmektedir. Bu günümüz kilisesi içinde geçerlidir.
Ayrı düşme “benin” üzerindeki yaşama bir anlamda Mısır’a dönüş istemidir. Her dönüş isteminde İsrael sallanmış, düşmüş yerlerde sürünmüştür. Her ne zaman “vaat’e” “kurtuluşa” bakılmışsa İsrael yol almıştır. Kilise için Mesih İsa’da ve Yaratan’ın Ruh’unda gelişim, büyüme kurtuluşu gönenme yine aynıdır. Ama ilerleme sayıda değil, bina da değil, programlarda değil ferden ferda manada ve ruhta Mesih seviyesine Mesihle çıkmada algılanmalıdır.
Yeşaya’nın İsrael’e ayna olduğu ve öncelikle kötü haber verdiği noktalar zaten bunlardır. Yani kötü haber İsrael’in Yaratan’a yürüdüğünü iddia eden samimi inananların yol değiştirdiği gerçeğidir, hedefi tutturamadıkları, yalnız kendi benlikleri için almalarıdır. Yani günah işlemeleridir. Yaratan’ın ihsanını, kurtarışını görmezlikten gelmeleridir. Mesih’te kurtulduk deyip Mesih’e layık bir yaşamı sergileyememeleridir. Hatta bunu kendi arzularıyla uydurdukları ibadetleri sunmaya başlamalarıyla özü tamamen yok etmeleridir. Daha da ötesi bu kaypaklıkta ortaya yepyeni bir karakter çıkarmış olmalarıdır. Bu karakterde elbette dünyanın, egonun, şeytanın bayram ederek kabul ettiği bir karakterdir.
Gümüşü cüruf oldu, şarabına su katıldı.
Elbette bu ortamın en yaygın dağıtımcıları hiç kuşkusuz önderlerdir. Ama özellikle bunun sonucunda esas güç sahibinin Yaratan olduğunu ve bu gidişe bu şekli ile müsaade etmeyeceğini bildiriyor Yeşeya.
BOZULMUŞLUĞUN SINIRI
Seni cüruftan arıtıp temizleyeceğim.
Yaratan’ın “kendi beninde bocalayan” ve gidilmesi mümkün olan en uç noktaya kadan gidebilen insanını o durumda bırakmayacağının vurgulanması Yaratan’ın ihsan derecesini bize göstermektedir. Evet, oldukça nettir. Yaratan’ın ihsanı Mesih’te haç üzerinde o doruk noktasında bize sunulan ihsanı, karşılıksız kurtarışı, Mesih’in kanında bağışlama sunması bütün bu üst noktalarda kendini gösteren lütuf Yeşaya döneminde de aynı netliği ile kendisini göstermektedir.
Yaratan’ın İsrael’i yani Yaratan’a yürüyeni yalnız ve kendi çelişkileri ve derin “alma arzusu karanlığı” içinde bırakmayacağı gerçeği çok önemlidir. Çünkü “güneşini ve yağmurunu” bütün insanlığa ihsan eden o her şeye kadir kainatın Efendisi elbette kendisine çektiği İsrael’i kendi alma arzusu içinde bırakmayacaktır. Çünkü bocalaması adeta ihsanı kendisi için aldığının farkına vardığı andır. Ama burada kalmak hala “bencilliğin”kullanılma şansının olması demektir. Bu İsrael’e helakta olabilir. Yani Mesih İsa’nın kurtarışı ve haçı önünde kalmak ama Mesih İsa’nın dirilişi ile yeni hayata dirilmemek demektir. Bu deliceler pozisyonudur ve bu pozisyonda Yaratan insanları tutma taraftarı değildir. “Ya sıcak ya da soğuk olmaları gerekmektedir” aksi takdirde kusacaktır.
İhsan kusmaktan ziyade yüreğin sahibini arayışına cevaptır. Elbette Yaratan’ın adaletini göstermesi aslında insanlarının ıslah dediğimiz koşula gelmeleri içindir. 21-26’da Yaratan’ın lütfu İsrael’i yani Yaratan’a yürüyenleri paklamak içindir. Hem de bu paklayışta 27-31’de ise paklayan ateş ıslahını bütün Israel’e getirmiş olacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ KARAR
Siyon adalet sayesinde, tövbe edenleri de doğruluk sayesinde kurtulacak..
Ama başkaldıranlarla günahlılar birlikte yıkıma uğrayacaklar..
Bu durumda önümüze iki seçenek çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi tövbe edip günahlı yolumuzdan yani “alma arzumuzla yalnızca kendimiz için almaktan vaz geçmemizdir”. Mesih’in haç üzerinde bizim için kendisini feda etmesi gerçeğini kabul ederek Mesih’i giyinmek koşuluyla İsrael olarak yani Yaratan’a doğru Mesih İsa’da yola çıkmışlar olarak bir yaşam sergileyebiliriz. Bu kararlı bir biçimde “benimize ölme, haçımızı yüklenme” yolumuzdur. Diğer taraftan ise diğer bir seçenekse “alma arzumuzu yalnız kendimiz için kullanarak”devam edebiliriz. Yani bir anlamda Mesih İsa’da kurtuluşumuzu gönenerek Ruh’ta yaşanılan “mana yolunu” seçebiliriz, ya da diğer taraftan “”alma arzumuzla kafamızı vura vura öğrendiğimiz” “acılar yolunu” seçebilir ve elbette bir anlamda bulunduğumuz zaman biriminde bedenimizin yok oluşu ile bu yaşam periyodumuzu kaybedebiliriz.
ACILARIN YOLU
Susuz bahçeye döneceksiniz.
Elbette ben özgür irademle “kendim için alma arzumu işleteceğim” yolu yani acıların yolunu seçeceğim deme hakkımız vardır. Çünkü Yaratan bizleri birer robot gibi yaratmamıştır. Ruhlarımız herhalükarda O’nun ruhunun parçası ve O’ndandır ve belli bir süre için kendi “beninin” farkında ve özgür karar ve deneyimler yaşamaktadır. Ama eğer “ben’de” kalma yolunu tercih eder ve büyük BEN’e Mesih’in kurtarışını giyinerek Ruh’ta dönüşmezse işte o zaman özellikle Yeşaya’nın 1.bölümü sonundakiler kişilerin ruhlarını bekleyecek sonuçlardır. Susuz bahçe içinde olmak ruhun tamamen kurumasıdır. Bütün bunlar dünyevi ifadelerle mecazi anlatımlardır. Ama daha doğalı ruhun bütün hissedecekleri ve yokluğa gidişi “BEN’den” uzaklaşmasının ana sonucu olacaktır.
TURGAY ÜÇAL
Siyon adalet sayesinde, tövbe denerli de doğruluk sayesinde kurtulacak -1:27
Kurtuluş ve kurtarış kelimeleri hiç kuşkusuz Mesihi öğreti için esas olan kelimelerdi. Neden ve kimden kurtuluş diye hep sorulmuştur? Aslında kişinin kendi içinde bulunduğu “benine” olan köleliğinden kurtarılması, kurtuluşudur söz konusu olan. Mesih İsa’da insanlığa sunulan kurtuluş tablosu budur. Bu mümkün müdür? Müjde bunun mümkün olduğunun ilanıdır. Yalnız burada kişinin kendi kendine gayretleri ile sadece kendi sınırları içinde bir yerlere hareketi söz konusudur. Ama esas yüzde birlik bu alem içindeki görüşünü yüzde doksan dokuzluk görünmeyene çevirmesi işte bu kendi başına mümkün olabilecek bir şey değildir. Bu nedenle yüzde doksan dokuzluk alemden gelip yüzde bire inip yeniden yüzde doksan dokuza çıkabilen birisine müthiş bir ihtiyaç söz konusudur. Birisinin insanın bu yüzde birlikteki “benine” mahkumiyetinde, düşmüşlüğünde, günahlı ortamında bir bedel karşılığı kurtarılması esası büyük bir önem taşımaktadır. Elbetteki bu yine Yaratan’ın bütün kainatı formüllendirmesinde formüllendirdiği bir kurtuluş planıdır.
Yeşaya iki soruya cevap aramaktadır. Bunlardan ilki “sadık bir kent neden düşmüştür?”, ikincisi ise “sadık bir kent nasıl kurtulacaktır?”. Aslında sadık olan insanın “alma arzusu ile yalnız kendi için almayı istemesi” sadık olduğu ve aynı bahçede birlikte gezindiği Yaratanından kopmasına neden olmuştur. Aynı şekilde bu durumdan kurtulması da “alma arzusu ile yalnız kendi için değil Yaratan gibi ihsan etmek için almayı arzuladığında” ise yeniden Yaratan’a sadakat yolunu seçmiş olacaktır. Burada Mesih’in o kurtarıcılığı devreye girmektedir. Çünkü insana kendi benini ve durumunu göstermek için verilen bu uzaklaşma süreci yine Yaratan’ın Mesih’teki kurtarış planı ile karşılıksız bir biçimde bir ihsan olarak insana sunulmuştur. Burada insana düşen ya kendi kendine devam edip “acıların yolunda” Mesih’ten uzak Yaratan’dan ve Ruh’undan ayrı bir yaşam sürmek ya da Mesih’te kurtuluşu gönenerek Ruh’un rehberliği ile Yaratan’da “mananın yolunu” Yaratan’ın kurtuluş yolunu seçecektir. Bu her ne kadar kişinin kendi seçmesi gibi görünse de yürekleri hazırlayanın RAB’bin saran ışığı Kutsal Ruh’unun olduğu ve davetinde tamamen göklerdeki Baba’ya ait olduğu ve kurtuluş sunumunun böylelikle Mesih’te gerçekleştiği de yine alıcı verici bağlamında karşılıklı çekimin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Burada insan “hem kendince kendi seçmiştir”, “hem de esas o çekim anı geldiğinde” Yaratan’ın çekiminde yani Ruh’un yüreği hazırlamasında an geldiğinde kalp noktası açılmış ve Mesih içeriye girmiştir. .
YARATANDAN AYRILMA VE BOZULMUŞLUK
Sadık kent nasıl da fahişe oldu!
Yazılara bakıldığında samimi bir Mesih İnanlısının aslında ruhani manada Mesih İsa ile evli olması beklenmektedir. Bu aslında on emirde “zina etme” emri ile bağlantılıdır da. Yani zina etmek derken bunu yalnız cinsellik anlamında anlamak yanlıştır. Çünkü kişinin “O’ndan başkası yok” ilkesi doğrultusunda “Göklerdeki Babamızın” yerine koyduğu, yanına eklediği ya da O’ndan başkasına değer verdiği her nokta aslında zinadır. Bir manada eşini terk edip başkaları ile düşüp kalkan bir eş gibidir. Sadık değildir ve doğal olara bu zina ediyor anlamındadır. Yani fahişedir. Pavlus kendi öğrencilerine “sizleri el değmemiş bir kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım” demektedir. Bu bağlamda yani Mesih’le bir karakter evliliği söz konusu olmalıdır. Bu birbiri ile uzun yıllar yaşayan karı-kocanın artık birbirine benzemesi gibidir.
Ancak Yaratan benzeyişinde bir yaşam “Yaratan’a doğru gidişi” yani “İsrael” kelimesini doğru bir İsrael haline sokacaktır. Oysa burada İsrael açılmış olan kalp noktasını Yaratan’a yöneltmek yerine maddi bakış açısına çevirip dünyanın işleri ile ve elbette kurumları ile yürümeye başlamıştır.
İşte Yeşaya’nın ayna tuttuğu üç konuda kötü gidiş maalesef Yeşaya dönemindeki İsrael’e ruhani manadaki umutsuz durumu getirmiştir. “Yalnız kendi için alan İsrael” ve “Ruhsallığı ve ibadeti bile bencil arzulara tabi kılan İsrael” ve “işinde gücünde bile karaktersizliğe, rüşvete, yetim hakkı yemeğe, adaletsizliğe teslim olmuş İsrael”.
BOZULMUŞLUĞUN BAŞTAN AYAĞA KADAR YAYILIMI
Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi, hepsi rüşveti seviyor.
Türkçede güzel bir atasözü var “balık baştan kokar” diye ve bir başka deyişte “önderler değişirse milletler değişir, milletler değişirse önderler” değişir diye. Görüldüğü gibi kurtuluş kavramı da aslında toplumun tamamını ilgilendiren bir kavramdır. İsrael dikkat edilirse bir gurup olarak kurtuluşa davet edilmişti. Ve hiçbir zaman ferdi bir kurtuluştan bahsedilmemişti. Aynı şekilde Tora’da onlar bir aradayken verilmişti. Musa o birlikteliği çeken önderdi. Aynı zamanda Mesih İsa’da Mesih’e ait yeni doğuşlu, kurtuluşu gönenmiş ve manevi manada günahın üstüne Mesih’le çıkmış yine bir toplum söz konusudur. Yani önderleriyle birlikte bir cemaat. Bu nedenle İsrael kilisedir, kilise İsraeldir. Bu cemaat anlamındadır. Bir bina, bir kurum, bir sistem olarak düşünülmemelidir. Ama kadim antlaşmaya bakarsak gerçekten İsrael’in inişleri ve çıkışları resmedilmektedir. Bu günümüz kilisesi içinde geçerlidir.
Ayrı düşme “benin” üzerindeki yaşama bir anlamda Mısır’a dönüş istemidir. Her dönüş isteminde İsrael sallanmış, düşmüş yerlerde sürünmüştür. Her ne zaman “vaat’e” “kurtuluşa” bakılmışsa İsrael yol almıştır. Kilise için Mesih İsa’da ve Yaratan’ın Ruh’unda gelişim, büyüme kurtuluşu gönenme yine aynıdır. Ama ilerleme sayıda değil, bina da değil, programlarda değil ferden ferda manada ve ruhta Mesih seviyesine Mesihle çıkmada algılanmalıdır.
Yeşaya’nın İsrael’e ayna olduğu ve öncelikle kötü haber verdiği noktalar zaten bunlardır. Yani kötü haber İsrael’in Yaratan’a yürüdüğünü iddia eden samimi inananların yol değiştirdiği gerçeğidir, hedefi tutturamadıkları, yalnız kendi benlikleri için almalarıdır. Yani günah işlemeleridir. Yaratan’ın ihsanını, kurtarışını görmezlikten gelmeleridir. Mesih’te kurtulduk deyip Mesih’e layık bir yaşamı sergileyememeleridir. Hatta bunu kendi arzularıyla uydurdukları ibadetleri sunmaya başlamalarıyla özü tamamen yok etmeleridir. Daha da ötesi bu kaypaklıkta ortaya yepyeni bir karakter çıkarmış olmalarıdır. Bu karakterde elbette dünyanın, egonun, şeytanın bayram ederek kabul ettiği bir karakterdir.
Gümüşü cüruf oldu, şarabına su katıldı.
Elbette bu ortamın en yaygın dağıtımcıları hiç kuşkusuz önderlerdir. Ama özellikle bunun sonucunda esas güç sahibinin Yaratan olduğunu ve bu gidişe bu şekli ile müsaade etmeyeceğini bildiriyor Yeşeya.
BOZULMUŞLUĞUN SINIRI
Seni cüruftan arıtıp temizleyeceğim.
Yaratan’ın “kendi beninde bocalayan” ve gidilmesi mümkün olan en uç noktaya kadan gidebilen insanını o durumda bırakmayacağının vurgulanması Yaratan’ın ihsan derecesini bize göstermektedir. Evet, oldukça nettir. Yaratan’ın ihsanı Mesih’te haç üzerinde o doruk noktasında bize sunulan ihsanı, karşılıksız kurtarışı, Mesih’in kanında bağışlama sunması bütün bu üst noktalarda kendini gösteren lütuf Yeşaya döneminde de aynı netliği ile kendisini göstermektedir.
Yaratan’ın İsrael’i yani Yaratan’a yürüyeni yalnız ve kendi çelişkileri ve derin “alma arzusu karanlığı” içinde bırakmayacağı gerçeği çok önemlidir. Çünkü “güneşini ve yağmurunu” bütün insanlığa ihsan eden o her şeye kadir kainatın Efendisi elbette kendisine çektiği İsrael’i kendi alma arzusu içinde bırakmayacaktır. Çünkü bocalaması adeta ihsanı kendisi için aldığının farkına vardığı andır. Ama burada kalmak hala “bencilliğin”kullanılma şansının olması demektir. Bu İsrael’e helakta olabilir. Yani Mesih İsa’nın kurtarışı ve haçı önünde kalmak ama Mesih İsa’nın dirilişi ile yeni hayata dirilmemek demektir. Bu deliceler pozisyonudur ve bu pozisyonda Yaratan insanları tutma taraftarı değildir. “Ya sıcak ya da soğuk olmaları gerekmektedir” aksi takdirde kusacaktır.
İhsan kusmaktan ziyade yüreğin sahibini arayışına cevaptır. Elbette Yaratan’ın adaletini göstermesi aslında insanlarının ıslah dediğimiz koşula gelmeleri içindir. 21-26’da Yaratan’ın lütfu İsrael’i yani Yaratan’a yürüyenleri paklamak içindir. Hem de bu paklayışta 27-31’de ise paklayan ateş ıslahını bütün Israel’e getirmiş olacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ KARAR
Siyon adalet sayesinde, tövbe edenleri de doğruluk sayesinde kurtulacak..
Ama başkaldıranlarla günahlılar birlikte yıkıma uğrayacaklar..
Bu durumda önümüze iki seçenek çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi tövbe edip günahlı yolumuzdan yani “alma arzumuzla yalnızca kendimiz için almaktan vaz geçmemizdir”. Mesih’in haç üzerinde bizim için kendisini feda etmesi gerçeğini kabul ederek Mesih’i giyinmek koşuluyla İsrael olarak yani Yaratan’a doğru Mesih İsa’da yola çıkmışlar olarak bir yaşam sergileyebiliriz. Bu kararlı bir biçimde “benimize ölme, haçımızı yüklenme” yolumuzdur. Diğer taraftan ise diğer bir seçenekse “alma arzumuzu yalnız kendimiz için kullanarak”devam edebiliriz. Yani bir anlamda Mesih İsa’da kurtuluşumuzu gönenerek Ruh’ta yaşanılan “mana yolunu” seçebiliriz, ya da diğer taraftan “”alma arzumuzla kafamızı vura vura öğrendiğimiz” “acılar yolunu” seçebilir ve elbette bir anlamda bulunduğumuz zaman biriminde bedenimizin yok oluşu ile bu yaşam periyodumuzu kaybedebiliriz.
ACILARIN YOLU
Susuz bahçeye döneceksiniz.
Elbette ben özgür irademle “kendim için alma arzumu işleteceğim” yolu yani acıların yolunu seçeceğim deme hakkımız vardır. Çünkü Yaratan bizleri birer robot gibi yaratmamıştır. Ruhlarımız herhalükarda O’nun ruhunun parçası ve O’ndandır ve belli bir süre için kendi “beninin” farkında ve özgür karar ve deneyimler yaşamaktadır. Ama eğer “ben’de” kalma yolunu tercih eder ve büyük BEN’e Mesih’in kurtarışını giyinerek Ruh’ta dönüşmezse işte o zaman özellikle Yeşaya’nın 1.bölümü sonundakiler kişilerin ruhlarını bekleyecek sonuçlardır. Susuz bahçe içinde olmak ruhun tamamen kurumasıdır. Bütün bunlar dünyevi ifadelerle mecazi anlatımlardır. Ama daha doğalı ruhun bütün hissedecekleri ve yokluğa gidişi “BEN’den” uzaklaşmasının ana sonucu olacaktır.
TURGAY ÜÇAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder